“Çünkü hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz. Yazı hariç. Yazı hariç. Evet tabii, tek teselli yazı hariç.”
Kara Kitap
Orhan Pamuk
Geç vakit eve geldim uyuyan sokağımızdan, gecenin kokusu sinmiş evlerden geçerek. Usulca anahtarı çevirdim kimseyi uyandırmamak için. Babamın bisikleti, ayakkabılar, terlikler karşıladı beni girişte. Alt katın beyaz kapısını açtım, girdim içeri. Cebimdeki ağırlıkları mutfak masasına bıraktım. Küçük tüpe çaydanlığı koydum, üzerimi değiştirdim. Her gece bunu neden yapıyorum ki? Bir gün de vaktinde uyusam, erkenden kalkıp sabahın mavi tadına kavuşsam, gitsem fırından simitleri alsam, ev halkını uyandırsam. Yok. İlla gecenin dibini bulacağım. Annem uyanmasın diye odasının kapısını iyice çektim. Uykusu hafiftir annemin, belki de uyandı. Kedi miyavlaması kesiyor aklımdan geçenleri. Bu saatte o da uyanık. Arka sokakların birinden bir araba geçti bangır bangır müzik dinleterek. Cengiz Kurtoğlu. Buraların kralı o. O an hikâyenin biraz da bu olduğunu söylüyor içimdeki ses. Çay suyu kaynamaya başladı, tüpün sesi dolduruyor mutfağı.
Plastik sandalyeye oturdum, ayaklarımı masaya uzattım. Kedi mandalina ağacının yapraklarını hışırdatarak bahçe duvarına atladı. Oradan komşunun balkonuna kadar yürür. Aklıma gündüz Çerez’in dedikleri geldi. Kardeşi aylardır onu dolandırıyormuş ve bunu yeni fark etmiş. Kasadan gizlice aldığı paralar yüzünden Çerez her ay açık verir olmuş, işleri fena olmadığı halde. “Hacım sen bunu nasıl anlamazsın?” dedim. “Aklımın ucundan geçmezdi onun bunu yapacağı.” dedi. Bunları konuştuk çay bahçesinde. Bir ara terliğimi çıkarıp ayaklarımı otlarla buluşturdum mis gibi. Konuşmalar bitince ikimiz de telefonlarımıza daldık. Bunlar görüntüler ve sesler halinde aklıma geliyor, hala şaşırıyorum bu olaya. Gündüzün dünyası, günün gerçekleri bunlar. Başka gerçek?
...........
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder