16 Nisan 2021 Cuma

eski bir yazı vakti

                                   



Şair Süleyman Unutmaz’ın adı da kapağı da içi de pek güzel deneme kitabı ‘Eski Bir Yaz Vakti İçin Mektuplar’dan (Ketebe) aldım başlığı, yazımız da vaktimiz de yazıdır, eskidir diyerek biraz değiştirdim.

Öykü de şiirle iyi gider, şairlere yakışır ama, sanırım öncelik denemede. Ustalara baktığımızda da görürüz bunu. Salâh Bey ile Cemal Süreya başta gelir, Anday’ı unutmamak gerekir. Günümüzde de şairler şiirleri kadar denemeleriyle de anılıyorlar. Başta Enis Batur ve Ömer Erdem, Ali Ayçil örneğin.

Unutmaz denemelerini ilginç ve okunası kılan, türün zaten sınırı yok ama, onun içinde gezinmesi. Vakitlerarası, yazılararası, nerdeyse üsluplararası bir gezi de denilebilir buna. Adında vaat ettiği eski, yaz, vakit ve mektupları hiç unutmadan.

Yazmaktan bıkmam. Sevdiğim taşra ve hiç bulunmasam da eski kasaba vakitleri vardır, oradan, o zamanlardan çok şair, yazar çıkar, ama daha da iyisi iyi okur çıkar. Unutmaz’ın kitabı da o günlerden kalmış bir hazine gibi, şimdi kalmayan taşra kitapçılarında unutulmuş ve keşfedilmiş bir kitap, taşra baskısı. Yitiklerin hüznünü taşıyor. Arka kapak cümlesi derdimi çok iyi anlatıyor: ‘Yalnızca edebiyatın dindireceği ruhlara’.

Çalı’nın da Unutmaz’ın da kitapları, yazmayı, yazıyı, kâğıdı, o yolculuğu sürdüren, o güzel hürmeti gösteren kitaplar. Bir bakıma ustalara saygı kuşağından ikisi de. Açık yazıya gizlenmiş şiir.

Haydar Ergülen
hürriyet kitap

14 Nisan 2021 Çarşamba

new york (büro ve ihbar)

                                                    

Çarpmaların altında


bir damla ördek kanı var.

Bölmelerin altında

bir damla gemici kanı var.

Toplamaların altında, taze kandan bir nehir;

bir nehir türkü söyleyerek gelen

kenar mahallelerin yatak odalarından,

gümüş var, çimento ve meltem

New York’un yalancı şafağında.

Dağlar var, biliyorum.

Ve gözlükler bilim için,

bunu da. Ama ben göğe bakmaya gelmedim.

Bulanık kanı görmeye geldim ben,

makinaları çağlayanlara taşıyan kanı

ve ruhu kobranın diline.

Her gün dört milyon ördek

öldürülür New York’da,

beş milyon domuz,

iki milyon güvercin, canı çekti diye cançekişenlerin,

bir milyon kuzu ve iki milyon horoz. gökyüzünü kıymık kıymık bırakarak.


Daha iyi, hıçkırarak ağlamak usturayı bilerken ya da öldürmek köpekleri düşsel avlarda,


şafakta katlanmaktan bitmez tükenmez süt trenlerine, bitmez tükenmez kan trenlerine, ve koku satıcıları için elleri bağlanmış gül trenlerine. Ördekler ve güvercinler domuzlar ve kuzular kan damlaları bırakıyorlar çarpmaların altına, ve korkunç çığlıkları posası çıkmış sürülerin acıyla dolduruyor vadiyi Hudson sarhoş olmuş akarken yağdan.


İhbar ediyorum bütün herkesi öteki yarıya aldırmayan, çimento dağlarını yükselten kurtulamaz yarıya unutulmuş hayvancıkların yüreklerinin attığı yerde bir milyon inek,matkapların son şenliğinde

hepimizin döküleceği yerde.

Suratınıza tükürüyorum.

Dinliyor beni öteki yarı

yiyip bitirerek, türkü söyleyerek, uçarak kendi

saflığında

incecik çubuklar taşıyan

kapıcı çocukları gibi

böcek antenlerinin

paslandığı deliklere.

Cehennem değil bu, bir cadde.

Ölüm değil, manav dükkânı.

Otomobilin ezdiği şu kedinin pençesinde

bir dünya var kesik ırmaklardan, ulaşılmaz

uzaklıklardan,

gelirken kulağıma türküsü solucanın

nice kız çocuğunun yüreğinden.

Pas, maya, titreyen yeryüzü.

Yeryüzü, sen ki, büroların sayılarında yüzen.

Ne yapayım? Sıraya mı dizeyim manzaraları?

Sıraya mı dizeyim birazdan fotoğraf olacak aşkları,birazdan tahta parçaları, kan yudumları olacak?

Yok, yok; ihbar ediyorum.

ihbar ediyorum komplosunu

o terk edilmiş büroların

acının ışınlarını yaymayan,

ormanın programlarını bozan,

ve kendimi öneriyorum yesin diye posası çıkmış sürüler

çığlıkları doldururken vadiyi

Hudson sarhoş olmuş akarken yağdan.


Lorca




 

2 Nisan 2021 Cuma

ŞİİRDEN DÖNEN

                    


..........

Derledim ömrümden kalan talanı
Kulaksız dudaksız dinleyen onlar.