26 Aralık 2010 Pazar

MÜFREZELERİ



   Duvarlarım da ısınmış olabilir. Otlarla konuşuyorum. İstiklal caddesinde elimde “Eliz Edebiyat” dergisi ve şiirlerime bakarak yürürken içimde bir mahcubiyet. Sevinmiyorum iki şiirimi dergide görünce. Dahası resmimi de beğenmedim. Dahası biyografimi istemişlerdi ve– dediği şudur küçük başğı altında - 3 cümleye sığdırmıştım kendimi, aynen almışlar resmimin yanına:” 1977’ de doğdum. 10 yıldır sınıf öğretmenliği yapıyorum. Başakşehir’de yaşıyorum ve ölüyorum.” Bu daha da kızarttı yüzümü. Ne gerek var bu artistik laflara! Dergiyi kapatıp, sanki herkes bunu okumuş da bana bakıyormuş gibi hissederek …

   Görmeye niyet ettiğim düşlerle konuşuyorum. Çeşmenin başında elimizi yıkıyoruz. Adımlarımız gecenin malı oluyor, farkındayız. Kasabanın hayalinde iki kırmızı şerit gibi parladığımızı var sayıyorum. Taraçadan bakılan hatıralar sisi. En yenik, en yıkılmış, en anlamsız, en sönük halimde bile bir sonraki harfe uzanan parmaklarım bana bir var olma telaşı ve kendime doğru kırık dökük bir tebessüm bağışlıyor. İçinden ve içimden çıkamıyorum böylece. Kitaplarımın üzerindeki toz zerreleriyim. Birinin unuttuğu bir alev olmak nasıl da yaşatıyor buz gibi.


   Sevgili okur.

   Ben aslında bu tür yazılar yazmak istemezken, ne yapsam ne etsem böyle yazılar yazıyorum. Böyle yazılar işte. Ceza gibi: bir ömür böyle yazılar yazmaya mahkûm olmuşum sanki. Ve her şey ve herkes böyle yazılar şeklinde gözümün önünden geçiyor, evet her gün, her gece. Yani inanıyorum ki son demokrat parti kongresinden başlayarak, kitaplarla, şiirlerle, yazarlarla, insanlarla ilgili yazılar da yazabilirim. Buna da eminim. Ama içimden gelmiyor. Yazdığım neyse, işte o içimden geliyor. Niye dert ediyorsun o zaman dediğinizi duyar gibiyim. Tek derdim bu olsun, öyle mi? Yazıyı bir tür sağaltım işlemi olarak görmek, kendi kendini terapiye tabi tutmak v.s. Sonra biri çok güzel deyince acayip bir mahcubiyet duyuyorum. Neyse, geçelim…


   Ben bunları konuşmuyorum ve yazdıklarım gibi de konuşmuyorum. Fark ettim ki ben hiç konuşmuyorum. Yazılarım da suskunluğum olduğuna göre...



                                                                                                 

3 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. yürümeğimizi dindirecek bir şey söylemendendir senin demelerini bağırıyor olmak bugün her saat biyerde, son kez duyulacağı kadar mahvedeceğiz içimizi paramparça bir şekilde,

    YanıtlaSil