Biz, küçük odalarda okunan kaderin,
sarışın hasretlerle yüzleşen gençliğimizin,
kavuşmaya yetmeyen en eski ellerimizin,
kalbe atılan düğümlerin,
incecik merhabaların,
sevgilinin omuzlarının kokusunun
ve önce bizim yüzümüze damlayan gözyaşlarının,
çekmecelerine sığınmış aşk mektuplarının,
yok yere hüzünlenmenin kızıl gün batımlarının,
yemin gibi saklanan mendillerin,
inilmemiş bahçelerinde ağaç gölgeleri hayal etmenin,
susuzluktan çatlayan kalplere dökülen arabesk şarkıların,
“yağmur hatıra gibi yağıyor*” denildiğinde sırılsıklam,
en zarif, en sarışın ve en ölümcül hançerlere karşı çırılçıplak
ve kendini kaybettikçe aşk olmanın,
“ hayat bir ölümdür, aşk bir uçurum**”un,
bir görünüp bir kaybolan sevgili ruhlarının,
“ yolculuk sonlarının gri göğünde kartal gibi dolanan akşamlar***”ın, uzun sürmüş sigaraların,
içimize sinen yalnızlıkların,
“dilsiz dudaksız sözler****”in,
“güzel bir cümle olmanı isterdim” deyip beklemelerin,
K ı r g ı n l ı k l a r ı n,
Önce cümleleri sevilmiş, sonra cümlelerle sevilmiş sevgililerin,
A y r ı l ı k l a r ı n,
Hayatın tam ortadan ikiye biçilmesinin,
Avlanmayı
bekleyen
ürkek
hayvanlarıyız.
**** Mevlana
*,*** Süleyman Unutmaz
** Sezai Karakoç 8.6.2009
Yazdan beri her gün biraz biraz blogu okuyarak buraya kadar geldim, yaşım 21,sanki benimle doğmuş olan ve benimle büyüyen bu hüzünle başa çıkamıyorum.
YanıtlaSilSelamlar, okuyun ama unutun
YanıtlaSil