1 Aralık 2017 Cuma

S A A T L E R cins 27de

  
  Köye gittiğimizde daha eve girmeden o evin kokusunu duymaya başlardım. Temiz ve eski çocukluğun ta kendisi olan bir kokuydu. Birazı minderlerden, kilimlerden, birazı yıllanmış arap sabunlarından, “kesik” dediğimiz bahçedeki elma ağaçlarından, topraktan, taşlardan, farelerin kemire kemire bitiremediği raflardaki dedemin eski kitaplarından, elbiselerden, tozdan yükselirdi o koku ve hala burnumun ucunda bekliyor sanki… Bütün bu karışım ve evi andıran özel kutusunda duvarda asılı duran Serkisof saatin zamanı yumuşatan ve çocuk kalplerimizi başka bir âleme yollayan tik-takları evin ve odaların gerçek ruhuydu ve dedemgili ele geçirmişti. Biz kısa süreliğine o kokuya misafir olurduk. Çok severdim o kokuyu. Nerden yükseldiğini anlayamazdım. Uyumaya çalışırken kokladığım yastıklar kokunun sırrını biraz açardı. Sofradaki yemekler buram buram açık ederdi kokuyu… Tahta kapılardan, dedemin sarığından, “hayat” dediğimiz sofadan, mutfaktan, kapının yanındaki su dolu küpten, ocaktaki alevden, annemin çocukluğundan yükselirdi koku…


.............................................................



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder