30 Haziran 2015 Salı
şaire
Ey şair! kulak asma,
sevgisine sen halkın
O canım methüsena, anlık gürültü geçer;
Kuru kalabalığın gülüşünü duyarsın,
Ve aptalın hükmünü; fakat metin ol, boşver.
O canım methüsena, anlık gürültü geçer;
Kuru kalabalığın gülüşünü duyarsın,
Ve aptalın hükmünü; fakat metin ol, boşver.
Sen çarsın; yalnız yaşa, yolunda yalnız yürü,
Yürü, hür vicdanının seni çektiği yere,
Olgunlaştır, sevgili meyveyi, tefekkürü;
Hizmetine karşılık bir mükafat bekleme.
Yürü, hür vicdanının seni çektiği yere,
Olgunlaştır, sevgili meyveyi, tefekkürü;
Hizmetine karşılık bir mükafat bekleme.
Her şey sendedir, sende; büyük mahkeme sensin;
Eserine, elden çok ,kıymet biçebilensin,
Söyle ey titiz şair, sen ondan memnun musun?
Memnunsan, kalabalık varsın küfretsin sana,
Tükürsün, ateşini yakan, ulu mihraba
Şamdanını, çocukça öfkeyle, sarsadursun.
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin
Atlar
Pencereden atları gördüm.
Berlin’deydim, kıştı. Işık
Işıksızdı, gökyüzü yoktu gökyüzünde.
Havanın aklığı ıslak bir ekmek gibi.
Ve penceremden boş bir sirk
Kışın dişleriyle kemirilmiş.
Ansızın bir adamın yedeğinde
On at göründü sislerin içinden
Çıkarken titremediler, ateş gibi,
O saate kadar bomboş olan
Evreni doldurdular gözlerimde. Görkemli,
yangınlı
Uzun bacaklı on tanrı gibiydiler,
Yeleleri tuzun düşlerini andırıyordu.
Portakaldan ve evrenlerdendi sağrıları.
Baldı derileri, amber, yangın.
Boyunları gururun taşlarından
Oyulmuş kulelerdi,
Ve kızgın gözlerine güçlü bir dirim
Eğilmişti bir tutuklu gibi.
Ve orada sessizlikte, ortasında
Günün, kirli ve dağınık kışın
Haşarı atlar kan,
Uyum ve yaşamın kışkırtıcı
gömüleriydiler.
Baktım, baktım ve yeniden yaşadım:
Kaynağın, altın dansın, gökyüzünün,
Güzellikte yaşayan ateşin
Orada olduğunu bilmeden.
O kapanık Berlin kışını unuttum.
Ama atların ışığını unutmam.
Pablo Neruda
20 Haziran 2015 Cumartesi
MUHTAÇ izdiham 18'de. allah bir daha böyle şiir yazdırmasın.
..........................................
Bize acımak için parklar var odalar var
Biblolar var yatakta mezarda dualar var
Bize acımak için kızlar doğuruyorlar
Sabahları ayetler uyandırıyor onu
Ona bir yıldız vermiş Allah omzundan düşürmüyor
Çantasında bahçeler defteri güneş suyu
Bize acımak için her gece gökten Allah
Her gece sabır gibi bu siyah melek
Bize acımak için Allah fısıldıyorlar
Biblolar var yatakta mezarda dualar var
Bize acımak için kızlar doğuruyorlar
Sabahları ayetler uyandırıyor onu
Ona bir yıldız vermiş Allah omzundan düşürmüyor
Çantasında bahçeler defteri güneş suyu
Bize acımak için her gece gökten Allah
Her gece sabır gibi bu siyah melek
Bize acımak için Allah fısıldıyorlar
.........................................
18 Haziran 2015 Perşembe
16 Haziran 2015 Salı
neredeyse yaşayacaktın
Uyumuyorduk artık, çünkü
zemberekleri arasında yatıyorduk
hüznün
ve büküyorduk göstergeleri çomaklar gibi,
ve fırlayıp kamçılıyorlardı zamanı kan çıkasıya,
ve söylüyordun büyüyen alacakaranlığı,
ve on iki kez sen dedim sözlerinin gecesine,
ve açıldı, açık kaldı,
ve bir gözü koydum onun rahmine, doladım ötekine senin
ve büküyorduk göstergeleri çomaklar gibi,
ve fırlayıp kamçılıyorlardı zamanı kan çıkasıya,
ve söylüyordun büyüyen alacakaranlığı,
ve on iki kez sen dedim sözlerinin gecesine,
ve açıldı, açık kaldı,
ve bir gözü koydum onun rahmine, doladım ötekine senin
saçlarını
ve uzattım ikisi arasında fitili, açık damarı
ve bir genç şimşek yaklaştı yüzerek.
ve uzattım ikisi arasında fitili, açık damarı
ve bir genç şimşek yaklaştı yüzerek.
Kim ki koparır yüreğini göğsünden
geceleyin, o uzanır güle.
Onundur yaprağı ve dikeni
onun tabağına koyar gül ışığı,
onun bardağını doldurur gül nefesle,
ona hışırdar sevginin gölgeleri.
onun tabağına koyar gül ışığı,
onun bardağını doldurur gül nefesle,
ona hışırdar sevginin gölgeleri.
Kim ki koparır yüreğini göğsünden
geceleyin ve fırlatır
havaya:
o ıskalamaz,
o vurur taşı taşla,
ona seslenir kan saatin içinden,
onun elinden vurup atar zamanı saati:
o daha güzel toplarla oynayabilir artık
ve söyleyebilir seni ve beni.
o vurur taşı taşla,
ona seslenir kan saatin içinden,
onun elinden vurup atar zamanı saati:
o daha güzel toplarla oynayabilir artık
ve söyleyebilir seni ve beni.
Paul Celan
14 Haziran 2015 Pazar
MAHZEN
"İnsanlar kıyıcıydı kitaplara kaçtım" Cemil Meriç
Çok şükür dayımın büyük bir kütüphanesi vardı. Sonradan okuyacağım bir çok kitaba oradan aşinaydım. Üstadın kitapları na da... şimdi düşünüyorum da onca bilgi onca tecessüs eve kapatılan gözler körlük yalnızlık görmezden gelinme hiç bir yere ait olamama ama milliyetçi camiaya karşı milliyetçi tarafını ön plana çıkarma kitaplarla yolunu bulan ve yine kitaplarla yolunu kaybeden ve kitapların dolduramadığı manevi açlığı da kitaplarda dindirmeye çalışan kelimeleri ve kitapları sevmenin sıcaklığını ve insansız soğukluğunu daima yaşayan kültürden irfana bir ömrün yetmediği yolculuğunu yapan Türk çenin büyük üslupçularından olan muhatabı da olmayan Cemil Meriç, ne söylemişti ve bugüne ne söylüyor?
Gitgide uzaklaşan kitaplardan bir dağ bir olemp bir derin ülke bir dünya bir esatir bir mit bir hakikat nüvesi bir ihtar bir işaret mi?
Allah rahmet eylesin.
10 Haziran 2015 Çarşamba
etkin-heves mi sandın.mp3
bu şarkı ağrılı dişleriyle ekmek ısıran zonguldak'taki işçilere gelsin. bu şarkı vardiya saatleri dışında jöleli saçlarıyla çarşıda yürüyen, kızlara bakıp yerlere tüküren uzun boylu esmer sıska gençlere gelsin. otuz yıl boyunca bıyıklarını kesmeden bilime ve gençliğe inanan lise fizik hocalarına. kitap çalan fakir, kitap çalan cimri, kitap çalan şair gençlere gelsin. ferah kafelerde sevgilisine belini elletmeyerek islamcılık yapan kızlara değil, üç yüz lira maaşla çalıştığı tekstil atölyesinden çıkıp bankta sevgilisiyle yiyişen çirkin işçi kızlara gelsin. bu şarkı esnaf lokantalarının bulaşıkhanesinde 12 saat bulaşık yıkayan teyzelere. omzunu öne atıp vitese yaslanarak dünyaya eğilen genç minübüs şöförlerine gelsin ulan. ulan kirayı geciktirdikçe ev sahibiyle oturmak, çay içmek, sohbet etmek zorunda kalan öğrencilerin tedirginliğine. tarlabaşı kahvelerinde pandiklenen 13 yaşındaki çaycılara gelsin. orospulara orospulara orospulara gelsin. harem otogarında 10 liraya tenhaya çekilen orospu bile olamamış genç kızlara gelsin bu şarkı. dirseklerine inanan kavgacı mahalle çocuklarına. ayaklardan ayrılmayacakmış gibi yapışan terli pis çoraplara. sevdiği kızı tokatlayan i̇zmitli çingene tikilere gelsin. bu şarkı, gündüzleri "kılap" geceleri arabesk dinleyen, parklarda telefondan şarkı açıp milletin kafasını siken tehlikeli delikanlılara gelsin. yumrukları nasırlı laz kalfaların umut bulut'a ettiği küfürlere gelsin ulan bu şarkı. babasız bitlisli kızların kasıklarına gelsin. gurbette samsun 216, memleket ziyaretinde uzun malboro içen işçilere. kaşlarını ala ala bitiren parlak yeşil çirkin başörtülülere çarşıda yürüyen lise mezunu kızlara gelsin bu şarkı. anasına sövdü diye, adamı koltuklarından altı kere bıçaklayan sarışın piçlere gelsin. bu şarkı lise 2'de sınıf tekrarı yapan meslek liseli kızlara. kahvelerin kara bordo kirli masa örtülerine yaslanan çürük esmer dirseklere. babasıyla kavga eden, babasıyla sinemaya hiç gitmemiş, babasını hep uzaktan seven gençlere gelsin. bu şarkı babasını koşarken görse şaşıracak olan gençlere gelsin. on iki saat çalıştığı fırından çıkıp, cami avlularında ve karısında serinlik arayan kalfalara gelsin bu şarkı. ablasını dövmüş ve dövecek olan herkese geniş geniş gelsin ulan. bu şarkı yazlığında kahvaltıdan sonra devrimden bahseden eski solculara değil, bu şarkı günübirlik gittiği plajda yüzükoyun yatıp kızlara bakan tornacı delikanlıların yanık omuzlarına gelsin. bu metni elinde tutan şiir okuruna değil, elinde (ekmek gibi mesela) sadece kolay anlaşılır ve somut olanı tutanlara gelsin.
en önde hiç yürümemişlere.
yalan atan dilencilere.
terli enselere.
murat sözer
istemedğim bir vazo için nihavent ilahi
bir gül
görüntüsü sirkle mevzu olanda
principler toynak koyup menzil alanda
şu mühendis bünye gece anne kaçanda
göçtü dağlar dağlar kaldık kervan başında.
kiralanıp katil oldu bir baba karın
boşluğuna kalın bir sopa vurdurdu ceylan
çarmıh pek yakışmadı ben tiren alsam?
göçtü dağlar kaldık kaldık kervan başında.
kendime bir otomobil çarpsın coşkusu
dar´ül harb´e iner inmez at yakıyorum
anneme önce ayaklarından dem vuruyorum
göçtü dağlar kaldık kervan kervan başında.
gavro terin´ sakınma kan garanti ister
veliahttır tıkanır dokunmaz hemen
ve ki karım hıristiyan dahi değilken
göçtü göçtü dağlar kaldık kervan başında!
principler toynak koyup menzil alanda
şu mühendis bünye gece anne kaçanda
göçtü dağlar dağlar kaldık kervan başında.
kiralanıp katil oldu bir baba karın
boşluğuna kalın bir sopa vurdurdu ceylan
çarmıh pek yakışmadı ben tiren alsam?
göçtü dağlar kaldık kaldık kervan başında.
kendime bir otomobil çarpsın coşkusu
dar´ül harb´e iner inmez at yakıyorum
anneme önce ayaklarından dem vuruyorum
göçtü dağlar kaldık kervan kervan başında.
gavro terin´ sakınma kan garanti ister
veliahttır tıkanır dokunmaz hemen
ve ki karım hıristiyan dahi değilken
göçtü göçtü dağlar kaldık kervan başında!
AHMUHSİNÜNLÜ
8 Haziran 2015 Pazartesi
rivayet
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Mangalın küle mahcubiyeti artar
Divitlerin ucu eğrilir akıtmaya başlar hokkalar
Ayırır denizin kibrini bin parçaya ünlü keman
Donup kalır kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Kefesi kibrit çöpü hissiyle ağdırılan terazi
Duyulur arş-ı âlâda ipsiz birinin çürümüş tahta perdelere
Attığı yumruk tangır tungur
Kala kalır açık kalır tentürdiyot şişesinin kapağı
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
İşitmek istemezsin çığlık istemezsin ah ü enîn
Nedir bu dersin ciyak ciyak
Sırası mıydı şu öğle vakti.
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Kilidiyle kırk yıldır nikâh altında kalan defter yanar
Kilit kalır nikel kilit alevlerin büktüğü nikel kilit
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Akvaryuma dalıp gitmek sırası bir türlü bize gelmez
Biblonun boyasındaki çatlağı fark ederiz
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Bir bahane uydurup baklacılar konserine gitmeyiz.
İSMET ÖZEL
2 Haziran 2015 Salı
KASİS
doğru duayı bulamayan kör ellerimiz
çocukken bir bakışıyla korktuğumuz annemiz, eve yaklaşan ayak seslerini beklediğimiz babamız nerede?
avuçlarına bu dünyayı ve öbür dünyayı sığdırdığımız sevgilimiz nerede?
gürül gürül yanan sobanın odasında alnımızı dayadığımız cam, bakışımızı derinleştiren manzara nerede?
gözlerimizden geberten uykular akarken bile elimizden bırakamayacağımız kitap nerede?
alnımıza değdiğinde cennetten serinlikler bahşeden seccademiz nerede?
kıyıda kenarda dipte yer altında şuur altında karanlık neredeyse kadersiz sanki yazılı bişeyleri canlandıran gözü imkansızda tenezzülen yaşayan duvara oldukça yakın kendine yakalanmış kaçmış kaçamamış ruhani disiplinin zincirini seven dünyaya hep hayret hep uzak hep içten içe saldırgan kelimelere ruh üfleyip duran yarı dinli yarı dinsiz ne zaman kaybettiğini sık sık bulmaya çabalayan mutluluğu mutsuzluğa mutsuzluğu mutluluğa benzeyen benzeyen ama sadece benzeyen gibi daha sonsuzca gibi dünyaya gelmiş değil bırakılmışların elleri yakama yakışır gibi hesap sorar gibi ben olur gibi olumsuz bir gece gece gece
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)