28 Ocak 2015 Çarşamba
27 Ocak 2015 Salı
22 Ocak 2015 Perşembe
ALLAH'I BEKLERKEN
......................................................
Ben
hep zeki kızları sevdim Erkan
Bir
şiirin içinden görünürlerdi bana
Kemiklerim
kanardı müziklerinden
Babaları
olurdu onların en çok
Mersin’de
masaya dökerlerdi kirpiklerini
Aşktık
aşk sanırdık bir bardak çayı
Susturup
yalnızlıkların köpeklerini
.....................................................
izdiham 16
21 Ocak 2015 Çarşamba
middle class blues / Hans Magnus Enzensberger
şikayet edemeyiz
işimizden atmıyorlar bizi.
aç kaldığımız yok.
karnımız doyuyor.
otlar büyüyor.
büyüyor milli gelir.
tırnak uzuyor.
uzuyor tarih
sokaklar boş.
sağlamca sonuçlandı pazarlık
canavar düdükleri ötmüyor.
n'olsa geçer hepsi.
ölüler vasiyetlerini yaptı.
yağmur seyreldi artık.
daha ilan edilmedi savaş.
acelesi de yok zaten.
otları yiyoruz.
milli geliri.
tırnak yiyoruz.
yiyoruz tarihi.
saklı gizli bir şeyimiz yok.
özlenecek bir şeyimiz yok.
söyleyecek bir şeyimiz yok.
bir şeyimiz.
saatler kuruldu.
faturalar ödendi.
hepimiz yıkandık.
son otobüs geçiyor.
boş
şikayet edemeyiz.
ne bekliyoruz peki?
işimizden atmıyorlar bizi.
aç kaldığımız yok.
karnımız doyuyor.
otlar büyüyor.
büyüyor milli gelir.
tırnak uzuyor.
uzuyor tarih
sokaklar boş.
sağlamca sonuçlandı pazarlık
canavar düdükleri ötmüyor.
n'olsa geçer hepsi.
ölüler vasiyetlerini yaptı.
yağmur seyreldi artık.
daha ilan edilmedi savaş.
acelesi de yok zaten.
otları yiyoruz.
milli geliri.
tırnak yiyoruz.
yiyoruz tarihi.
saklı gizli bir şeyimiz yok.
özlenecek bir şeyimiz yok.
söyleyecek bir şeyimiz yok.
bir şeyimiz.
saatler kuruldu.
faturalar ödendi.
hepimiz yıkandık.
son otobüs geçiyor.
boş
şikayet edemeyiz.
ne bekliyoruz peki?
Çeviri:Orta Halliler İçin
Nihavend/İsmet Özel
Yeni Devir 1978
Yeni Devir 1978
hançer
Geçen sonbahar gömmüştük
hançerimizi
Kare taşlardan yapılmış
bir avluya;
Hem değerli, hem keskin
bir hançerdi.
Kabzası erimiştir şimdi,
benziyordur
Sığırtmaçların yosun
tutan saçlarına.
İskeletine kan
yapışmıştır yer altında,
Solucanların, atmacaların
kanı.
Avluyu örten kan
taşlarına düşüp
Derinlere dağınık bir
çizgi biçiminde
Uçmalarını gönderen
atmacaların kanı.
Yollarındaki fenerleri
yakmıştır deniz.
Hançer tek yenilgisini
bizden almıştır,
Bakmaktadır oluğunun
ülkesinden akşama,
Düşerken kanatlarına
tutunan kuşlara.
Ve biz son yenilgimizi
ondan almışızdır.
Bir dilencinin sesindeki
gri sessizliği
Nedense ürkütüyor,
dağcıların göğünü,
Denizleri sırtlarında
birer panterle geçen
İp yürekli gemicilerin
yüzünü ürkütüyor
Bir hançerin paslanırken
çıkardığı gürültü.
Ülkü Tamer
15 Ocak 2015 Perşembe
DUDAĞINI KEMİRMEK
Hakikat
diye bir şey belki yok hayatta. Ama kelime o kadar güzel ki varmış gibi sanki
hakikat diye bir şey arada bir tutunuyoruz bu kelimeye. Tutunuyoruz ve
düzeliyoruz ve düzeltiyoruz ve sırtımızı bu kelimenin ya da hakikatin kendisine
dayayıp şarj oluyoruz. Allah ile bir olup sıfırdan yaşamaya koyulurcasına bir
şeyler oluyoruz. Daha güçlü yok oluyoruz böylelikle. Hakikatin ya da hakikat kelimesinin darmaduman
ettiği hayallerimiz için itina ile mezarlık arıyoruz.
Hayallerin
de gömüldüğü bir mezar!
Nerededir?
PAUL AUSTER'E YAZDIĞIMIZ "MEKTUP" KİTAP-LIK 177'DEDİR, İÇERDEDİR.
...........................................................................................
İnsan roman yazacaksa senin gibi yazmalı Paul. Hayatla edebiyatın arasında bir dünya kurmalı kendine. Tüm o boktan duygusal sızlanmaları hayata, hayatın tüm çekilmezliğini de edebiyata yedirmeli. Ciddi bir oyun oynamalı kendisiyle ve yazıyla…
..........................................
13 Ocak 2015 Salı
10 Ocak 2015 Cumartesi
NAKAVT
ELBET BİR YA VARDIR
SENİ SEZİŞİMDE
17 yaşımdaydım. Gökyüzü
de neredeyse aynı yaştaydı. Fazla bulutlar genç yağmur dost
Var mı dedim o var mı?
Düzeltemediğini daha da
dağıtırsan nasıl
Ama nasıl rahatlıyorsun
dedim o vardı
Çiçeklerden müzik yapabiliyordu
o vardı
KİMSE AKLIN
HASTALIĞINDAN SÖZ ETMEZKEN BEN
İmparator o gece 400000
askerin uykusuzluğuyla uyudu
Kalbi 400000 kere
çarptı o uyudu
Ellerinin ağrısı hakiki
sevgindir
Sızlayan parmakların
nefretin ki sevgindir
Seni Sezar
Seni toprak ele verecek
RADAR
Ayakkabı tabircisi
kitaplarımı zamklıyor
Yüzünde Cezayirli
gemiciler yorgun denizler
Ben pis bir burjuva
yüzümle orada
Öyle eksik gülümsüyorum
ki o anlıyor
Gözlerine dalıyoruz
fakat o bilmiyor
MİZANTROP
Bana “1948 yazına
güzelleme” şiirinden söz ediyor
Sessiz bir masanın
soğukluğu
Kolum alçıda
Oda sisli
Allah beni kendine
saklıyor
AT AVRAT PASAJ
Ben “ben” dediğimde
neyi kast ettiğimi tam olarak bile…
TİLKİ
Soley tui almas kront
Pur levias or zenç
Ğer hiyab ösk punt
Çer nef çer borz çer
ıft
Nevinam udey şuv
terçipiy
Ei kagnem ei işya şul
ei
NAKAVT
Kendin olamazsın
Kendin ölemezsin
Rüyada Allah’ı
göremezsin.
Süleyman Unutmaz
Çeviren: Süleyman
Unutmaz
6 Ocak 2015 Salı
SOĞUKLAR
Benim böyle birden
korkunç yazmalarım. Yazdıklarımdan korkmalarım.
Benim 4 ve 7 ve 9 larım. Benim hır çıkaran
sessizliklerim.
Benim bütün uykusuzluk
resimlerim.
4 Ocak 2015 Pazar
KADRO TÜRK SİNEMA
1. vesikalı yarim - ömer lütfi akad
2. umut - yılmaz güney
3. gelin-düğün-diyet - ömer lütfi akad
4. çöpçüler kralı- zeki ökten
5. sultan- kartal tibet
6. züğürt ağa- nesli çölgeçen
7. muhsin bey - yavuz turgul
8. aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni - yavuz turgul
9. uzak- nuri bilge ceylan
10. kader- zeki demirkubuz
11. bir zamanlar anadoluda- nuri bilge ceylan
2. umut - yılmaz güney
3. gelin-düğün-diyet - ömer lütfi akad
4. çöpçüler kralı- zeki ökten
5. sultan- kartal tibet
6. züğürt ağa- nesli çölgeçen
7. muhsin bey - yavuz turgul
8. aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni - yavuz turgul
9. uzak- nuri bilge ceylan
10. kader- zeki demirkubuz
11. bir zamanlar anadoluda- nuri bilge ceylan
12. selvi boylum al yazmalım- atıf yılmaz
13. kibar feyzo - atıf yılmaz
14. sevmek- ibrahim tatlıses
15. tatar ramazan - melih gülgen
16. hokkabaz- cem yılmaz
17. kosmos - reha erdem
18. çoğunluk -seren yüce
13. kibar feyzo - atıf yılmaz
14. sevmek- ibrahim tatlıses
15. tatar ramazan - melih gülgen
16. hokkabaz- cem yılmaz
17. kosmos - reha erdem
18. çoğunluk -seren yüce
3 Ocak 2015 Cumartesi
sena
elim ayağım
epeydir kimin kime ne anlattığını bilmiyorum
adında hem ekmek hem gül geçen kimseyi görmedim
tanımıyorum
ben biraz yavaş
günde beş defa hiçbir şey yapmayan biri
ben biraz en üzgün baharatlara fena meyilli
mümkünse haşhaş
yoksa benzeri sözcüklerle de kırabilirim kalbimi
diyelim zencefil
diyelim hatmi
elim ayağım
başımdan geçenle aklımdan geçenin karıştığı bu masal
aşk her şeyi daha yavaş yapmaktır diye diye yürüdüğüm bir sokak
kalbinde tef ve delik
kalbinde dünya lekesi taşıyan bir çocuk resmi demişti
madem günde beş vakit kalkıp sana baktım
madem dünyanın bu kadar sabahını ben uyandım
ben uyudum bu kadar uykusunu
diledim dünyaya fena inanmış bir yüzüm olsun
kendimi seninle öldüreceğim dediğim feci bir kalbim
bir elim
bir ayağım
ağzıma doldurduğum rüzgarla üfleyeceğim sözlerim
diyelim fena
diyelim feci
elim ayağım
artık nereye ne götürdüğümü bilmediğim bu sapakta
sesini burada bırakıp giden şeylere baharat diyen o aktar dedi
tamam olmak küfür
tamam etmek hâşâ
bir ömür ağrıma gitse de dünyadan oluşmuş harfler
yarım dalgın ve kusurlu geldim ben buraya
günde beş defa hiçbir şey yapmamaktansa
kalıp sana baktım
kalıp sana bakmak oldu dünya
baharatları tek tek
zamanın bizi nasıl terlettiğini tane tane
dünyaya inanmış bir yüzü üzgün üzgün anlattım sana
dedim belki de bir yere üzgün üzgün bakmaktır dünya
dağlarına yedi
çarşılarına bir kez kar yağan doğu
durup beklemenin durup beklemekle devam ettiği günler
uyanınca da süren rüyalardan geldim ben buraya
diyelim fesleğen vardı
durup fesleğen çalıştım buralarda
diyelim fesleğen çalışmış kadar yoruldum ben dünyada
bil dedim
ilk kez ekmek ve gül geçecek yanımızdan
ilk kez ekmek ve gül geçecek adımızda
yalvarırım beni dünyaya bulaştırma
elim ayağım
ilkin ruhunu ve duvarını duayla koruyan bir evde karıştı aklım
karıştı kalbim
doğu dağlarını yedi diyen ninem
her baktığını görmesin diye su içirdi kız kardeşlerime
rüzgar yedirdi her bildiğini demesin diye
işte ona hep bir çukurdan baktım
hep yutkundum ninem ve dünya demeden önce
dağlarını yiyen doğunun adıyla bakışsız bu yüzü seçtim kendime
dedim belki de bir yutkunma yeriydi hayat
o avlu
o dam
o çocukluk
dedim belki de bir yutkunma yeriydi dünya
elim ayağım
yani kalbi yutkunmakla dolu kız kardeşlerim
bu nasıl mümkün
saçlarından başladılar konuşmaya
dedim değil mi ki simsiyah yaşımdayım
değil mi ki ekmeğimi yüzümün teri içinde yedim
ben de gitmeliyim artık o en fena bitkilere
çağırdığım haşhaş
gittiğim hatmi
olduğum zencefil
aslında hep bir odun sarsınlar onu içeyim dedim kendi kendime
duvarımızda dua
dualarda büyülü o nine
elim ayağım
taşıma düşman beğendirmekle geçirdiğim o günlerde
ben iyiyim de kalbim delik
ben iyiyim de burası doğu
ben iyiyim de çevrem kötü diye tarif edildiğim her yerde
bu farz dedim
bu farz
bu kesmediğim şeyleri uzatıyorum sanmanızdaki uzun kusur
bu kalbinizin kenarındaki yavaşlık
cümlelerimi yarım
beni duman eden her neyse onun adına
bu nasıl mümkün ki
önce gözlerimden başladım ben konuşmaya
akşamını gördüm dünyanın
merak kuşku ve bekleme yerlerini
hayatın beni tahtaya çıkardığı bir sabah
kırıldı dünya soğuktur diye yazdığım o kalem
o ayna
gördüm
nereye gitsem ben dik gölgem kamburdu bu dünyada
elim ayağım
sen gittin yağmurun sürdü sonra
denediğim taş çarşıları oldu dünyanın
sabır bitkileri
kırk uykusunu uyuduğum doğu
kırk yolunu yürüdüğüm sokak
hayat hep tuhaf bir yapışkanlıkla kaldı boynumda
dedim kırk sesle yıkansam da gitmez kalbimden sesin
ben dik gölgem kambur
bu leke başka
seyyidhan kömürcü
yaş:ombir
........
Daha sınırdan geçip uçurtmalaşmadan
Gemleri çürüten köpüklercileyin hafifleşmeden
Katılmadan yollarda ölmüş hacıların yeğni ruhlarına, önce
Eski ülkeme bakardım ne çabuk eskirdi
O sincapsız sinbadsız toprak yoksa hep böyle miydi.
Ben geçerdim kaşık bala gömülüyor gibi ağır
Bir çocuğa bir rüya damlıyor gibi hafif
Hayır! anlatamadım.
Gemleri çürüten köpüklercileyin hafifleşmeden
Katılmadan yollarda ölmüş hacıların yeğni ruhlarına, önce
Eski ülkeme bakardım ne çabuk eskirdi
O sincapsız sinbadsız toprak yoksa hep böyle miydi.
Ben geçerdim kaşık bala gömülüyor gibi ağır
Bir çocuğa bir rüya damlıyor gibi hafif
Hayır! anlatamadım.
........
Ahmet MURAT
somonun dönüşü
Bodrum katından Hiralar devşiriyorum
Annemin Latince Yasin okuyuşundan
Bize ne olduysa böyle burada sevgilim
Anlamadık bir somonun eve dönüşünü
Annemin Latince Yasin okuyuşundan
Bize ne olduysa böyle burada sevgilim
Anlamadık bir somonun eve dönüşünü
Yine de şükür dedim bir yenilgimiz var elde
Kapılardan sığmayan eşya tedirginliğinde.
Duvara asılı tekliye sürülmüş gibi ölüm
Aç bir misafirdir kanserli evlerinde
Bekleyen ve tesbih çeken
Annemizin yanaklarından öpmek için
Aç bir misafirdir kanserli evlerinde
Bekleyen ve tesbih çeken
Annemizin yanaklarından öpmek için
Bir ölüye ne giyse yakışır dedim
Bundan dolayı özür dilerim.
Bundan dolayı özür dilerim.
Soner Karakuş
2 Ocak 2015 Cuma
arasında çokların
Erkeklerin ve kadınların
arasında, arasında çokların,
Çekip çıkaran biri var beni, gizemle ve kutsal bir şeylerle,
Duyurmadan kimseye- ne babaya ne anneye, ne kocaya ne eşe, ne çocuğa ne de kardeşe,
Yakın olduğumdan daha yakın hiç kimseye;
Şaşırıyor herkes -ve fakat o hariç- tanıyan çıkınca beni nihayet.
Çekip çıkaran biri var beni, gizemle ve kutsal bir şeylerle,
Duyurmadan kimseye- ne babaya ne anneye, ne kocaya ne eşe, ne çocuğa ne de kardeşe,
Yakın olduğumdan daha yakın hiç kimseye;
Şaşırıyor herkes -ve fakat o hariç- tanıyan çıkınca beni nihayet.
Ey âşık, ey kusursuz eşit!
Diyorum, çoktan keşfedebilmeliydin beni, bu mecalsiz üçkağıtlarımdan;
Ve ben, yani yalnızca ben, bulduğumda seni, bulacağım tıpkı senin gibi.
Diyorum, çoktan keşfedebilmeliydin beni, bu mecalsiz üçkağıtlarımdan;
Ve ben, yani yalnızca ben, bulduğumda seni, bulacağım tıpkı senin gibi.
walt whitman
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)