10 Ağustos 2012 Cuma

büyük saat



tarihi bir olmaz akış gibi,
oh sanki evrenin en son gecesini yaşadım
sanki dinozorlar ve ben ve en hızlısı öbürlerinin
bir ilkel eşitlikte buluştuk. (evrenin kendi kurduğu gecesini.)
ben! çocukları sevdim yaşadım. dünyaya alışmadım
kuru güller gibi yersiz ve inceydim biraz. hep
bunu duydum. bunu yaşadım. pastanelerde şurda burda.
oturdum emekli konsoloslarla iskambil oynadım.
emekli konsoloslar, kutu yapımcıları büyük pastanelere,
hamurkârlar, pabuççular, polis hafiyeleri, kesekağıtçılar
saraçlar, kurşun dökücüler, muhasebeciler, su yolcuları
şarkı düzenleyenler, saat tamircileri'..
şimdi tarihte saat kaç?

tarihi bir olmaz akış gibi,
tarihin yanlışı olmazdı biliyorum. olsaydı!
yanlışı olmaz gecikir. ancak. bir yapma incelik gecesinde
danteller ve tüllerle ve krizantemle ve
belki de bir maktupla lady montague'den
ve bayram şenlikleriyle. oysa ben, kış geldi
dağlara filan gittim. gözlükleri sevdim,
coin de feu'lü bankerler kullansın diye. incil'i ve
aquinolu thomas'ı okurken. ve titrek yaşlı kadınlar,
la dame aux camelias'yı dinlenme yurtlarında.

sırf bir haziran doğru çıksın diye,
oturdum, bütün bir kış dikiş diktim.
gözlükleri ve saatleri sevdim, okşar gibi sildim camlarını
okşar gibi siliyorum, gözlükçüleri ve saatçileri
saatime bakıyorum, hiç kızmıyorum, hiç kızmıyorum
biraz geri kalmış, düzeltiyorum.

tarihi yersiz bir akış gibi
geçmişte ve akdenizde çalkalanan. onaltı toplu kalyonlarda
hatalı bir sekstant gibi. kahramandır. başa çıkılmazdık. acırdık
cerbe dolaylarında ve celali dağlarında ve oralarda.
ve amasya'da. başının sözü edilirken şehzade mustafa'nın
ve hacı bektaş kulları bunalırken ve
mustafa kemal bunalırken amasya'da.
halk içinde bir büyük imkanı kaçırdık. ama
bütün cinselliğimle akdenizi avuçluyorum. bütün. şimdi
akdeniz.
ortak. öyle büyük ki zaten bütün uluslara yeter,
tuzu ve karidesi ile -karides malum deniz tekesi-
ve bütün cinsel isteğimle akdenizi avuçluyorum.
hazırlanıyorum -hâlâ- yanılmışların ve hazırların gecesine
ölmüş bütün babaları suçluyorum. babalarla
ne zorum var aslında. ben ki ölmüş bütün biçimleri kullanıyorum.
güneş vuruyor başıma artık. ortalıktayım
güneş vuruyor
güneş vuruyor
seni ve
göğüslerini ve
akdenizi ve
başıma vuran güneşi birlikte avuçluyorum

saat, saat kaç hâlâ
bilmem? ben güneş saati kullanıyorum.

tarihi bir hazin balkıma gibi
biliyorum kafiyeyi bozduğumu.
başka şeyleri de bozduğumu. ve biliyorum ki
hüzün varsa içinde, bozukluk bile hoşuna gider naci'nin
biliyorum ki bozukluk bağışlanır, sevilir bile
içinde bulunan herkesin ölmüş olduğu eski fotoğraflarda
ve akdenize yelken basan kotralarda
kuytu mağaralarında karadenizin
sessizlik ve görülmezlik bir büyük bahanedir.
adam, şarkısını söyler ve çeker gider
bir büyük meydana çıkınca gözbebeği
ve sıkıntısı bir oda sabahına. tatsız ve
yanlış geçirilmiş bir geceden... ve
kim bilebilir bir ufak pirinç tablete
bozulmaz adımı yazdığımı.
yani eramilden birinin mührüne
yemenden yahut yunandan kalmış
yani sonsuz girdi çıktısından mütarekenin
kim bilebilir bir aldanışın sonunda adımı
bir köprünün
enikonu bir köprünün korkuluğuna kazdığımı
ve bütün tüller, iskarpinler ve seçme şaraplar
ve danteller ve röprödüksiyonlar ve
kocaman çiçekli balkonlar ve bir tüylü şapka için
soğuk denizlerde balina avlarını ve büyük kırımları
şimdi saat kaç?
yıldızlar evet diyor uzaklarda.



turgut uyar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder