21 Kasım 2010 Pazar

YALNIZLIK ŞARAPLARI

                                    


   Kış defterleri için kırmızı cümleler birikti kalbimde. soğuk bir akşam ezberimde. ben o yeteneksiz sevgilerin adamıyım. yoktan yere yarattığım kül renkli hatıralar yığınıyım ve sarhoş bile olmayan. bakkal tavsiyesi bir şarap ve damağımda yaktığım ağıtların tadı. üstüm başım dalgınlık. ayık olmaktan usanmış ama sarhoş da olamamış. arada kalmış.başka bir hayata bakmaktan kör olmuş.hatıralarını kendine başka şekillerde anlatmaktan usanmış.zoraki şair,zoraki yalnızlık,zorlama arkadaşlık,ruhunu pazara çıkarmak için bekleyen.ebedi teşhirci.sakat bilinç.hastalıklarından çiçekler devşiren iyimser. zehrine şekerler atmaktan kireçlenmiş kemikli bir ruh. pas tutmuş dil. daha da küçülüp bir bakışta yok olma isteği. kendine bakan ayna.

   Kendini sırtında bir kambur gibi taşımanın yorgunluğu.sefaköy soğuğunda yakışıklı yürüyüşler.Süleyman Unutmaz diye biri YOK.onu kullanan her neyse o var.soğuk bir caddede kaybolan kızlar yok.ölülerle dolu bir dünyada kelimelerin ruhundan başka bir ses de yok.var olmaya çalışan şarapların kızıllığında eriyen bir dünya da yok.uykulu gözler ve buharlaşan gövdenin yankısı var.eşyalar ve saatler ruhuma kurulmuş tuzaklar gibi sokulurken üzerime saldıran sabah da yok.eşyalar yok ve saatler yok.gövdeler yok.bir çift göz var.kendine görüntüler uyduran minyatür bir tanrı gibi oyunlara teşne.hayal kurar gibi yaşamak hevesinin mahvettiği kalp yetersizlikleri.ve çocuklar yokluğuma tutunurken yaptığımız düş soğuğu uçuşlar.camların ötesinde çok sevdiğim gri gökler sadece benim gördüğüm bir düş.tabiri olmayan düşler çarşısında ayaklarımın bin yıllık sesi.ve çocukların hatıralarına zorla sokulurken büyük bir adam pozlarında, güldüklerinde kıskıvrak çocukluğuma yakalanmanın heyecanı.
    
     BİZ aşkı gökyüzüne dualarla yolladık. güzel isimler yağdı avuçlarımıza.o isimlerden eller, bakışlar, uzadıkça boğulmaya gönüllü gittiğimiz ırmaklar yaptık.biz aşkı bir bakışa hapsettiğimizde kanatlanması için gözyaşları büyüttük.biz aşkı yüzümüzün nuru saydık da her ayrılık yüzümüzde bir gölge bıraktı.titreyen dilimiz sevgilinin yasından tutulsun istedik.şarapsız sarhoşluklardan sonraki sonsuz gecelerde bu kırmızı içkiye gönül indirdiğimizden mahcup olduk.bizim gecelerimizin hiçbir yerde kaydı tutulmadı.ruhlarımızın kanatları tutuştu da eski sokaklarda, yeryüzündeki kanatsız sürgünlüğümüz ağrımıza gitti.cennetten kovulan peygamberler gibi kaldık kullar arasında ve acılarımızı hissettirsin diye Allah’a yakardık.biz mutlu olmak istemedik.derinlik sarhoşluğuna kapılan balıklar gibi sonu kayboluşlarda biten yolculukların düşünü kurduk.ölüme bakan hüzünlü gözler ilk bize çarptı.telaşımızı buna yorduk.düşümüzde seyrettiğimiz sonsuzluktan sonra sabahlara hiç inanmadık.

   Biz güzeldik. kelimelerin gördüğü düşler gibi savrulan eteklerin ardından yüzümüzü yakan rüzgarlarla kalakaldık. bizim gözyaşlarımız toprağa düşmedi. hikayemiz yazılmadı. ama her gece bize böyle anlatıldı bu yalnızlık. yalnızlığımızı varlığımızın ispatı bildik.öyle sarıldık ona,öyle yakalandık,kaçamadık. kalbi kırılanların güneşi henüz doğmadı.masalımızı gözlerimize sığdırdık ve kimseler görüp okumasın diye bakışlarımızı da kendimize sakladık.hayatın çarpıttığı insanlar arsında bizim ışığımız yalnız kendi gözlerimizi kör etti.her insanda o muhteşem varlığımızı seyre daldık.kendimize sunulan en değerli armağanlardık.

   Bizim Allah’ımız bize hep aramayı ve bulmamayı öğretti. ondan öğrendik kaybolmayı. kayboluşumuzdan topladığımız yolculuklarla doluyuz. birbirine aşık iki hüzün gibiyiz onunla. hiç ayrılmadık.hiç kırılmadık birbirimize. biz, hiçbir kavuşmanın dindiremeyeceği öyle bir hasretle doluyuz ki o hasrete aşık olduğumuzu anladık. ömrümüzü böyle uzattık, böyle taçlandırdık. kalbimize döktüğümüz şaraplar sevgilinin yokluğuydu. öyle ki tepeden tırnağa aşkla dolu bir yürek kesildik.

   Biz bu çölde adı aşk olan seraplar görmeye dünden razıyız. hiç ayılmamaya, bulmamaya iman etmişiz.Allah her gece bize fısıldıyor kimsenin duymadığını, bilmediğini.ve her gece bin ömre yetecek nefeslerle dolup taşıyoruz.ibrahim’in kurban etmeye götürdüğü biziz.ama bıçak boynumuza yaklaştığında göklerden gelen ses bizi her gece yeniden var kılıyor.biz zaten hiç ölmeyeceğiz.çünkü:

   Biz
         ALLAHIN
                                YERYÜZÜNDEKİ
                                                            HATIRALARIYIZ.
                                                                               

29.11.2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder