Senin yağmura bakışından başlayarak coşkunu özlüyoruz.
Uçsuz bucaksız kahkahalarını özlüyoruz.
Yazmaya başladığında koşan atlarını özlüyoruz.
Yaktığın sigaraların başka göklerde bile meşaleler gibi
parlayışını özlüyoruz.
Şarkılara saklanışını değil, şarkıları güzel yapan
dinleyişini özlüyoruz.
Dualarını özlüyoruz ki her birinde Ebu Zer seni seyrederdi.
Şiir okuyuşunu özlüyoruz arkadaşlarına ki her okuyuşun o
şiiri tekrar yazdırırdı.
Senin çocuklara onlarla aynı yaşta olup sarılışını
özlüyoruz.
Umutlarının güzel yalanlarını özlüyoruz.
Baktığın dağı, yürüdüğün yolu, boğulduğun denizlerini
özlüyoruz.
Annene döktüğün içini özlüyoruz.
“Kalenden çıkma, incinirsin” diyen arkadaşına bakışlarını
özlüyoruz.
Zamanın gâvurca geçişinin senden yitirdiklerini özlüyoruz.
Yalnızlığının kalabalığını özlüyoruz.
Kullarını döve döve yola getirmeye çalışan allahını
sevmekten kan revan içinde olan yüzündeki o kırık tebessümünü özlüyoruz.
Nihan’a, özcan’a, erkan’a, metin’e taşkın bir enerjiyle
karanlık anlattığın anlattığın anlattığın mutsuzluklarını, ölüm yüklerini özlüyoruz.
Kendini kahrederken bile derinden hissettiğin adalet
duygunu, espri anlayışını özlüyoruz.
Öfkenin estetiğini, güzelliğini özlüyoruz.
Güzelliğe duyduğun iştiyakın senin diriltmesini özlüyoruz.
Seni özlüyoruz, ki o sen külden yangınlar doğuran
niyetlerin sahibiydin.
Seni özlüyoruz çünkü sana baktıkça duyduğumuz rüzgardan
nasibimize nice serinlikler inerdi.
Seni özlüyoruz ve sen kapanmış demir kapı sesisin artık.
Sen aşktın, sen aşıktın, sen deliydin, sen manyaktın, sen
vardın.
Şimdi adını taşıyan gölgeyi oradan oraya sürüklemekten
Şimdi ruhunu rehin almış yanlış öfkelerine her gün
kendinden kurbanlar sunmaktan
Şimdi öyle kalpsiz öyle allahsız- ki ikisi birdir- öyle
kansız
Şimdi öyle dünsüz bugünsüz ve yarınsız
Şimdi ağzından dumanlar çıkan yaralı hayvanlar gibi öyle
hırıltıyla