31 Mart 2025 Pazartesi
24 Mart 2025 Pazartesi
22 Mart 2025 Cumartesi
marengo ve napolyon
21 Mart 2025 Cuma
18 Mart 2025 Salı
17 Mart 2025 Pazartesi
BELA MAKAMI
perdeleri çektim
yani emirlerinizi beklerim)"
Ankara İç Savaşında Üç Hainin Portresi
Ahmethan Yılmaz
ORADA
Çıktım ve bekledim. Güneşi ayağımın altında ezercesine… Gökyüzü de ben de aynı yerdeydik aslında. Üzerimde adını unuttuğum bir renk. O rengin akşamı. Senin ışığın henüz burada olgunlaşmadı. Yeni yetme ağzımda sözlerinin tamamı. İçime çektikçe yok oluyor diyebilirim. Hızlıca kayıp gittiler yarına doğru.
Çıktım ve bekledim. Zihnimde bir kamaşma. Uyuşmuş etimin altında binbir gecenin intiharları. Elimi belime koydum manzaraya doğru. Kısılıp kalmış sesimi yokladım. Nerdeyse gece olacaktı içimde. Öyleyse neden bu yakınma. Yarın, ağaçlara iliştirdiğimde ruhumu, eski bir yazıyı yaşar gibi yapabilirdim.
Çıktım ve bekledim. Aklımdan çıkamıyordum bir türlü. Sonra sessizliğimden taşan sular yokluğun yankısı olana dek zamanın ayak diretmelerinde boğuldular. Sular boğuldular. Kuzey vaktiydi. Bazı hayvanları düşündüm. Kırmızı kırmızı çoğalıyorlardı.
Çıktım ve bekledim. Böyle olması mı gerekiyordu. Tanrı! Ne kadar anlamsızdım! Bu kadar mıydı biriktirdiğim. Bir bıçak boşluğu kesiyordu. Çocuk duvara topu vurup duruyordu. Demek ki ben vardım. Ses bize ulaştığında daha çoktu. Ona dedim ki: uzaklaş buradan.
Çıktım ve bekledim. Az önceyle aramda büyük bir mesafe oluştu. Ayağımın altındaki taşlardan bana haberler geldi. Yürümelisin dedi biri bana. Önce ağzını boşalt. Yani yaşansa da yaşanmasa da aynı kapıya çıkan bir var olma dilimi. Parmaklarımın boğumunda kemikle iç içe…
Çıktım ve bekledim. Daha varmamıştım şimdiki zamana. Aşınmışlığımla, suda bekletilmişliğimle, kaybolmuşluğumla, avuçlarım varlığını zapt edercesine, kemiklerimi toprağa gömmüşlüğümle… Daha önce bunları kim yaşadı da ben oldu, tanıştım ve düşüncelerim yürüyüşümü kovalarken…
Acelemiz vardı. Telaşımızı mülkümüz bilip, hepimiz bir cümleyi bir ana yetiştirme telaşında, hayatın içinde bir yerlerde arar gibi kendimizin göz değmemiş yanlarını, sonra kalır gibi, kasılıp, boğuk, katı ve çok sonraları trajedi denilecek biçimde…
Bitmek bilmiyordu ve gene başlayacaktı. Çıkacaktım ve bekleyecektim. Ancak bir el kolumdan beni çekerse, dese ki: orada, senin hep bir başlangıcı tazeleyişinde, kendini kontrol altında, tanrıdan ve şeytandan gelen karmaşık seslere kulak yetiştirdiğin yerde, bunların hepsi anlamsız… Elini uzatırsan kırılıp dökülürüz.
Çıktım. Uykumun tozlarından havalanAN vehimler…
Bekledim. Orada, bazen zincirlerimi parlatışımın sıkıntısında, bazen yarım kanatlı uçma niyetlerimde, bazen de parmak uçlarımın gittikçe inceldiğini dehşetle fark ederek…
........
14 Mart 2025 Cuma
soyut bahçe
Ağacı üstünde elma, şehvetidir kadının-
Parıltılarla asılı, güneşten maskarası.
Ağaç, kesmiş soluğunu kadının;yeltenip
Yükselip üstüne dal dal, dilsizce dilli sesi
Çıkıverir gözlerine bir karartı perdesi.
Kadın tutsak ağaca ve yeşil parmaklarına.
Ve kendini ağaç sanar düşüncesinde kadın.
Rüzgâr kucaklayıp örer taze damarlarını,
Kaldırır onu göklere, uçarı maviliğe,
Ellerinin ateşini boğup gün ışığında.
Hiç anısı yok kadının, korkusu, umudu yok
Ayaklarındaki ottan ve gölgelerden öte.
hart crane
anneannemin aşk mektupları
![]() |
Belleğin yıldızlarından başka
Gökte yıldız yok bu gece.
Oysa belleğe ne çok yer var
Yumuşak yağmurun gevşek kemerinde.
Annemin annesi
Elizabeth'in
Tavan arasının bir köşesine sıkışıp
kalmış
Ve orada kar gibi eriyecek kadar
Sararıp eprimiş
Mektuplarına bile yer var.
Bu kadar geniş bir boşlukta
Yumuşak adımlarla yürümeli insan.
Burası tümüyle görünmeyen
Bir tel ak saça asılı,
Havada bir ağ ören kuş dalları gibi
titriyor.
Ve ben soruyorum kendime:
"Yankılardan başka bir şey olmayan
Eski havaları çalacak kadar uzun mu parmakların:
Sessizlik ezgileri kaynağına taşıyıp
Sonra anneannene getiriyormuş gibi
Yeniden sana getirecek kadar
Güçlü mü?"
Gene de elinden tutup anneannemi
Anlayamayacağı pek çok şey arasından geçirirdim.
Bu yüzden ayağım sürçüyor. Ve yağmur
Acıyan tatlı bir gülüşle yağıp duruyor.
Hart Crane
brooklyn köprüsüne ön şiir
Kaç tan ağarması, üşümüş dalgacıklı tüneğinden Martının kanatları değecek ve döndürecek onu, Ak gürültü halkalarına dökerek, kurarak çok yukarda Özgürlüğü zincirli körfez suları üstünde - Sonra, kesiksiz bir kıvrılışla, yüzüstü bırakıp gözlerimizi Dosyalanıp kaldırılacak dolu yaprakları açan Yelkenler gibi birden görünüverecek: -Asansörler bizi yaşadığımız günlerden indirinceye dek... Sinemaları düşünüyorum, panoramik göstericileri Kalabalık çökmüş üstüne çakıp sönen bir görüntünün Hiç kapatılmamış,ama yeniden abanan üstlerine Başka gözlere aynı perdede daha önce söylenmiş; Ve sen, liman boyunca, gümüş yürüyüşlü Güneş adımını almışçasına, gene de bırakmışsın Bir devinimi yürüyüşünde hiç kullanmadan,- Özgürlüğün duruyor seninle alttan alta! Bir yer altı treni lombozundan, hücresinden ya da aralığından Tımarhanelik biri koşturur korkuluklarına, Eğilip orada bir anlık, kabararak hırçın gömlek, Düşer suskun bir kervandan alaylı bir söz. İniş Duvarı, öğle sızar kirişten sokağa, Göğün asetileninin sökük dişi; Bir öğleden sonra boyu bulut-uçuşlu maçunalara döner?.. Kabloların soluk alır Kuzey Atlantik dinginliğini Ve Yahudilik cenneti kadar karanlık, Senin ödülün... Kutsar seni, bağışlar sana Zamanın yükseltemediği adsızlığı: Titreşimli erteleme ve gösterdiğin bağışlama. Ey rübap ve sunak, ateşlenen öfkeden, (Nasıl salt uğraşı senin uyumlu tellerini sıraya dizer!) Yalvaç'ın andının korkunç eşiği, Paryanın yakarışı ve çığlığı sevginin - Yeniden senin hızlı parçalanmamış deyimini Yalayıp geçen trafik ışıkları tertemiz iç çekişleri yıldızların, Boncuklar diziyor yoluna - Yoğunlaştırılmış sonsuzluk: Ve gördük kaldırıldığını gecenin senin kollarında. Payandaların yanında gölgenin altında bekledim; Yalnız karanlıkta açıktı gölgen. Kentin kızgın yükleri çakılmıştı hep, Kar demir bir yılı örtüyordu şimdiden... Ey altındaki ırmak kadar uykusuz, Denizi kemerleyen, ovaların düşlü çimi, En aşağılık bir zaman yayılıyor üstümüze, iniyor Ve bir söylence veriyor Tanrı'ya büklüntüsünden. Hart Crane
(1899 - 1932)
13 Mart 2025 Perşembe
11 Mart 2025 Salı
malaga'da güneş
Tanrı, diyordu Hostegesis, sineklerde
ya da pirelerde göstermez kendini;
İsa, diye ekliyordu, rahminde durmamıştır
Meryem'in - kalbinden inmiştir yeryüzüne,
bunları söylerken güneşe ve gökyüzüne,
suya ve toprağa, inanılmaz güzellikteki
gözlerine karşısındaki rahibenin
ve siyah kumaşın altında hızla inip
kalkan göğüslerine bakıyordu
bir noktadan ötekine yolunu ezbere
tanıyan bir kılavuz gibi hareket eden
gözbebekleriyle: Tanrı, diyordu,
bazı yerlerde varlığını gösterirse
bazı yerlerde yokluğunu duyalım ister.
Ağır ağır batıyordu Malaga'da güneş.
Enis Batur
5 Mart 2025 Çarşamba
4 Mart 2025 Salı
1 Mart 2025 Cumartesi
İNANMAK İSTERKEN ANLADIĞIMIZDA BAŞIMIZA GELENLER
İNANMAK