6 Mayıs 2022 Cuma

sensiz

       

                                   



Annemle karanlık geceler bazı çıkardık.

Boşlukta denizler gibi yokluk ve karanlık

Sessiz uzatır tâ ebediyetlere kollar…

Gûyâ o zaman, bildiğimiz yerdeki yollar

Birden silinir, korkulu bir hisle adımlar

Tenhâ gecenin vehm-i muhâlât[1]ını dinler…

Yüksekte semâ haşr-i kevâkib[2]le dağılmış,

Yoktur o sükûtunda ne rü’yâ,ne nevâziş[3];

Bir sâ’ir[4]-i mechûl-i leyâlî gibi rüzgâr

Hep sisli temâsıyla yanan hislere çarpar.

 

Göklerde ararken o kadın çehreni, ey mah!

Bilsen o çocuk, bilsen o mahlûk-ı ziyâ-hâh[5],

Zulmette neler hissederek korku duyardı:

Gûyâ ki hafî[6] bir nefesin nefha-i serdi[7]

Rûhunda bu ferdâ[8]-yı siyeh-rengi fısıldar.

Sâkin geceler şefkat olan encüm-i bîdâr[9]

Titrer o karanlıkların evc-î kederinde[10]

Hüsrân ü tahâssür[11] gibi mâtem nazarında;

Gûyâ ki o dargın geceler rûhu boğardı,

Her şey bizi bir korkulu rüýâyla sarardı: 

Zulmet ki müebbed, mütehâcim[12], mütemâdi[13]

Eşkâle verir ayrı birer şekl-î münâdi[14],

Dallar kuru eller gibi mebhût[15] u duâkâr,

Zânû-zede[16] dullar gibi hep tûde-i eşcâr[17]

Çılgın dolaşan bâd-ı leyâlî[18] ki serâîr[19],

Pîş ü pey-i seyrinde koşar muzlim ü dâir[20]

En sonda nigâh[21]-î ebediyyet gibi titrer.

Tâ ufka asılmış sarı bir lem’a-i muğber[22]

Bir kafile-î rûh-ı kevâkib[23] gibi mâhmur[24],

Zulmette çizer Dicle uzun bir reh-i mâhmur[25]

Ondan yalnız rûha gelir bir gam-ı mûnis[26]

Yalnız o, karanlıklara rağmen yine pür-his,

Yalnız… Bu kamersiz gecenin zîr-i perinde[27],

Bir feyz-i ziyâ haşrederek âb-ı zer[28]inde,

Bir kafile-î rûh-ı kevâkib gibi mâhmur,

Zulmette çizer Dicle uzun bir reh-i pür-nur...


Dinlerdik uzun şi’rini ben lâl, o hayâlî,

Lâkin ne kadar hüzn ile tev’em[29]di meâli[30],

Gûyâ, o zaman nûrunu, ey mâh-ı mükedder,

Eylerdi semâ lü’lü[31]’-i hüzniyle telâfî[32],

Yıldızları göklerden alıp bir yed-i mahfî[33],

Bir bir o donuk gözlerin a’mâk[34]ına îsâr[35]

Eylerdi ve zulmette koşarken yine rüzgâr,

Rûhumda benim korku, ölüm, leyle-i târîk[36],

Çeşminde onun aks-i kevâkible dönerdik.

 

Ahmet HAŞİM

(Piyale, 1926)

 

 


[1] Aslı olmayan şüpheler.

[2] Birikmiş yıldızlar.

[3] Okşama, okşayış.

[4] Yürüyen.

[5] Işıldayan yaratık.

[6] Gizli.

[7] Bir nefesin soğuk kokusu.

[8] Yarın.

[9] Uyanık yıldızlar, uykusuz yıldızlar.

[10] Kederlerin en yüksek noktası.

[11] Duygular, düşünceler, hasretler.

[12] Birbirine hüum eden, saldıran.

[13] Devamlı, kesiksiz, sürekli, daima.

[14] Nidâ eden, seslenen, çağıran. Müezzin.

[15] Hayretle, şaşkın, mütehayyir. Sersem.

[16] Diz çökmüş.

[17] Yığın yığın ağaçlar.

[18] Gece rüzgârı, yeli.

[19] Gizli şeyler, sırlar.

[20] Daire, dönen.

[21] Bakmak, nazar etmek. Bakış.

[22] Tozlanmış, gücenmiş güneş ve yıldız gibi parlamak. Öfkelenmek.

[23] Yıldızlar.

[24] Sarhoşluğun verdiği sersemlik. Uykulu, baygın göz.

[25] Nurlu yol.

[26] Alışılmış, ehlileşmiş, cana yakın, sevimli, ünsiyyet edilmiş keder.

[27] Kanadı altında.

[28] Sarı renkli su.

[29] Birbirine benzer.

[30] Manası.

[31] İnci, parlak, ışıklı, kıymetli.

[32] Tamamlar, karşılar.

[33] Gizli el.

[34] Derinlikler, göz pınarları.

[35] Dökme, serpme, saçma. Kötülemek. Kasırga. Paha biçme.

[36] Yol. Gece yolu.

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder