31 Ocak 2022 Pazartesi

tadat yeniden

                               



Başlasak bu kırgın sayfalarda

Anlatmaya uzun uzun ta başından

Kırık bir Türkçeyle anarak bir aşkı

Başlasak açıp kapar gibi kapıları

Başlasak da elbet biliyorum

Kapanacak her kitabın kapağı

Bu kırpık gülümsemelerin kıyısında

Hiç kimsenin çağrılmadığı

Kıyak bir sonla bitecek tadat

 

Başlayalım yine de tek başına kalsak da

Övmeye bu eşsiz yıkıntıyı

Sayıp dökerek içindekileri yeniden

Dışındakilere taşıyarak sonra en içeri

En ötelere en uca öndekini alıp seçerek

Sanki budur ordular içinde en yenilmezi

Yıkılmışa kanat takmak yetimlere ad

 


Su taşısak diyoruz bari hiç olmazsa avuç avuç su

Buz tutan ellerimizle barışsa şu kor tutan bir ellerimiz

Bir olsa kapı bir kapı olsa kurtulup menteşelerinden

Bir olsa pencereler ve çatı

Şu sarıldığım bulutu alıp içine çekse ağaç

Bir olsa serildiğim gün ve çimen, kuş ve yağmur

Ve bütün yönler

          erise bir seste bütün yönlerden gelen

Eşya hafif hafif esse bütün yönlere

 

 


Ama her şey böyle daha sağlam ve uyum içinde

Sağlam evet sapasağlam bir birliktelikte

Ölümün kendisi bile

Bir rampa yitikler ülkesine

Borçları kesip biçen bir hüküm

Son model bir çimbiçme makinesi gibi

Bir umut arefesi kese kese günlere

Herkesi kaynaştıran bir aile meclisinde

Üzümlerin kasa kasa çekildiği bir mevsim

Birazının sirke yapıldığı birazının hoşaf

Ve kalanının konu komşuya dağıtıldığı

Tatlının kaçırıldığı çocuklardan

Kutsal bir taam vakti,

Beyazın ve karanın birlikte çağırıldığı, görenin ve âmânın

Tandıra sürülmüş yepyeni bir gün

Yüzyılın yağmurları ıslatırken yeryüzünü

Geç kalınmış bir düğün

 


Bir gün işte o kıyametler gibi bir gün

Ve çocuk felci gibi bir akşamüzeri

Üsküdar’ın sokaklarında yürüyorduk

uc ucaydı bütün parklar uc uca

Bütün tepelerinde İstanbul’un

Doğancılarda, Emirgan’da,

Yıldız’da, Fethi Paşa’da, Beykoz’da

Ya da evimizin önünden akan bir yokuşta

Bir uğultu kopuyordu ağaçlardan

Bir uğultu kopuyordu yaprak yaprak

Mermer basamaklarda bir uğultu

Ve portakal suyunda bile duyuyordum ben bu uğultuyu

Bir hücum borusuydu sanki

Çağırıyordu bizi uzaklardan

uc ucaydı bütün parklar uc uca

 


Ucucaydı yıldızlar

Gözlerindeki bir pırıltıda

Yeniden doğmuştu sanki

Her şey

Ve biz soluk alırken bu krallıkta,

Gecenin sonu var mı diye bakınıyordu bir el

Bir el bir perdeyi örtüyordu usulca

Bir el öpüp kokluyordu saçlarımı

Biri bir şiir okuyordu bana

Uzanmış yatıyordu kollarımda

Ucucaydı mısralar ucuca

 


Oysa her şey böyle daha berrak ve mükemmel

Böyle kendi halinde her şey

Kendinde bir şey olarak var ve kendi ismiyle

İşte böyle herkes isteyince bir şeyleri ve terkedince

Ben yine ben oluyorum

Ne güzel ardımda kalan şeyler adım attıkça ben

Ben yine ben oldukça ben yine ben

Hiç özlemiyorum artık hiç birini

İstemiyorum başlayıp tüketsin kendi kendini birden

Ben gelmeden sandalyeleri çekip indirmişler

Boyanmış birkaç tahta parçası, tozu alınmış öteberinin

Karadutlar dökülmüşler yerlere

Açılmış perdeler, odaları doldurmuş menekşeler

Sofrayı kurmuş ve bütün çamaşırları ütülemişsin sen

Bir masa konmuş balkonun köşesine

Sokaklar kurtulmuş o pis sineklerden

Kadınlar pazardan dönmüş

Ve yanıyor mutlaka şehir

Ben gelmeden

Kediler yalanıp duruyor bahçelerde

 


Oysa ben gelmedikçe her şey daha güzel geliyor bana

Ben yine ben oluyorum

Ben yine ben

İşte böyle kimse beklemeyince beni

Bir kale oluyor bu savunduğum

Bir kale oluyor kimsenin ilişemediği

Bir kale oluyor yine benden ve

Düşüyor bu kale ben istemeden

 

Hadi ayağa kalk ve yürü dese bir ses

Başla anlatmaya dese düştüğün yerden

Anlatmaya omzunun çürüğünü

uzun uzun yürüdüğünü bu kale çökmeden

bu kaleden gökyüzüne bakarken sen hep baktığını düşünürken

düşerken aklından geçenleri sayıp dökerek

uykuların bir bir kırpılırken

suların serinliğine gömülürken düşlediğin bir günü

anlat onlara kahramanların eve dönüşünü

ve samanyolunu sürüşünü gözlerinin

takımyıldızları kıskandıracak kadar

güzel isimler seçerek bineklerine


Hadi kalk

topla etrafına yıldızları bir bir

onar seğirdimlerini kalenin

açılsın merhaba siperleri

ve selamlıklar çeksin yükümüzü bizim

sen hep böyle güzel

bana hep törenlerle gel

aşkından bahset yüzyıllık yalnızlıkların

körpe sedirden yakacak odunu taşı kışa

has undan aşıma katık, acı baldan acımıza şifa

Yemyeşil bir ferace bırak omuzlarına sevgilinin

Bir ejderin uykusundan başına taç

Beni aç bırakma artık kollarını aç

Bana kar sularından ab-ı hayat içir

Beni soy ellerinle beni giydir

 

Sen hep böyle güzel gel ve böyle kırgın yüzünle

Böyle olduğun gibi hep

Söyle örtmeden üstünü kamaşan güzelliğin

Söyle bilinsin bir büyük gerçek

 

Hakan Şarkdemir

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder