9 Şubat 2021 Salı

walt withman'a övgü

 

                       


East River ve Bronx boyunca

türkü söylüyordu gençler bellerine dek çıplak,

çarkıyla, yağıyla, derisiyle, çekiciyle.

Doksan bin madenci gümüş söküyordu kayalardan

ve merdivenler, gölgeli resimler çiziyordu çocuklar.


Ama hiç biri uyumuyordu,

hiç biri ırmak olmayı istemiyordu,

hiç biri sevmiyordu iri yaprakları,

kıyının mavi dilini.


East River ve Queensborough boyunca

gençler fabrikalarla boğuşuyordu,

ve ırmağın keçi ayaklı tanrısına

sünnet gülünü satıyordu Yahudiler

ve gök köprülerden, damlardan aşağı

rüzgârla sürüklenen sürülerce yaban sığırı yağdırıyordu.


Ama hiç biri durmuyordu,

hiç biri bulut olmayı istemiyordu,

hiç biri ne ılgınları arıyordu

ne de sararmış göğsünü zilli tefin.


Ay doğunca

makaralar dönüp alaşağı edecekler göğü;

iğnelerden bir sınır kuşatacak belleği

ve çalışmayanları alıp götürecek tabutlar.


Çirkefin New York’u,

tellerin, ölümün New York’u.

Hangi meleği gizliyorsun yanağında?

Hangi pürüzsüz ses bildirecek buğdayın doğrularını?

Lekeli masallarının korkunç düşünü kim?


Hiç gitmedi gözümden, güzel kocamış Walt Whitman,

kelebeklerle dolu sakalın,

ayın eskittiği kadife omuzların,

erden Apollon bacakların,

bir kül sütunu gibi sesin;

sis gibi eski ve güzel

kamışı iğneyle delinmiş

bir kuş gibi inliyordun,

tekelerin düşmanı,

bağların düşmanı,

ve kaba kumaşların altındaki gövdelerin âşığı.

Bir an bile, yiğit erkek

kömür dağlarında, duvar ilanlarında, demiryollarında

bir ırmak olmayı, bir ırmak gibi uyumayı özleyen

göğsünde bilgisiz bir parsın

küçük acısını bırakacak o arkadaşla.


Bir an bile, kanıyla Adem, erkek,

denizdeki yalnız kişi, güzel kocamış Walt Whitman,

çünkü taraçalarda,

katılarak meyhanelerin kalabalığına,

küme küme dökülerek lağımlardan,

bacakları arasında titreyerek sürücülerin

ya da döne döne absentin sahanlıklarında,

oğlanlar, Walt Whitman, seni düşlerdi.


Ayrıca bu da! Bu da! koşuşuyorlar

pırıl pırıl, tertemiz sakalında,

kuzeyli sarışınlar, kum ülkelerinden zenciler,

bağırıp çağıran kalabalıklar

kediler, yılanlar gibi,

oğlanlar, Walt Whitman, oğlanlar

gözyaşlarıyla şaşkın, kırbaca göre et,

çizmesi ya da lokması evcilleştirenlerin.


Ayrıca bu da! Bu da! Lekeli parmakları

gösteriyor düşünün kıyısını

bir yandan yerken arkadaşın

petrol kokulu elmanı

ve türkü söylerken güneş, karınlarında

köprü altlarında oynayan çocukların.


Ama sen ne tırmalanmış gözleri arıyordun,

ne çocukların atıldığı karanlık bataklığı,

ne donmuş tükürüğü,

ne de kurbağa karnı gibi eğri yaralarını

arabalardaki taraçalardaki oğlanların

korkunun kavşaklarında ay kamçılarken onları.


Irmaksı bir çıplaklığı arıyordun sen,

tekerleği yosuna bağlayacak boğayla düşü,

acının atasını, akçiçeğini ölümünün,

gizli ekvatorunun yalımlarında inleyen.


Çünkü doğru, kişinin tadları aramaması

gelen günün kan ormanlarında.

Yaşamaktan uzak durulabilecek kıyıları var göğün

ve bir takım gövdeler kendini yenilememeli şafakta.


Can çekişme, düş, maya ve düş.

Dünya böyle işte, dostum, durmadan can çekişme.

Kentin saatleri altında çürüyor ölüler,

savaş geçiyor milyonlarca külrengi fareyle ağlayarak,

zenginler kapatmalarına

pırlantalar veriyorlar ilerde kararacak,

ve soylu değil, iyi değil, kutsal değil yaşamak.


Kişi, dilerse, sürüp götürebilir isteğini

mercanın damarlarında, göksel çıplaklıkta.

Yarın kayaya dönecek aşklar ve Zaman

dallarda uyuyarak gelen bir meltem olacak.


Bu yüzden sesimi yükseltmiyorum,

koca Walt Whitman,

yastığına bir kızın adını yazan

küçük çocuğa karşı;

ne dolabın karanlığında

gelinlik giyen o delikanlıya karşı

ne orospuluğun suyunu bulantıyla içen

meyhane yalnızlarına karşı,

ne de insanı sevip dudakları sessizce yanan

yeşil bakışlı erkeklere karşı.

Ama sizlere karşı, kentlerin oğlanları,

şişkin etleri, kirli düşünceleriyle,

çamur tortuları, şirretler,


sevinç çelenkleri dağıtan aşkın

uykusuz düşmanları.


Hep size karşı, gençlere

acı zehirle pis ölümü tattıran.

Hep size karşı,

Kuzey Amerika’nın fairyleri,

Havana’nın pajaroları,

Meksika’nın jotoları,

Cadiz’in sarasaları,

Sevilla’nın apioları,

Madrid’in cancoları,

Alicante’nin floraları,

Portekiz’in adelaidaları.


Yeryüzünün bütün oğlanları, güvercin katilleri!

Kadınların köleleri, süs odalarının finoları,

yelpaze sıcaklığıyla alanlara serilen,

ya da sert görünümünde baldıranın pusuya düşürülen.


Bağışlama olmasın! Ölüm

akıyor gözlerinizden

ve külrengi çiçekler yığıyor çirkefin kıyılarına.

Bağışlama olmasın! Dikkat!

Şaşkınlar, temiz yürekliler,

eskiler, bilinenler, yalvaranlar

kapasınlar yüzüne eğlence kapılarını.


Ve sen, güzel Walt Whitman, uyu kıyısında Hudson’un,

sakalın kutba doğru, ellerin açık.

Yumuşak kil ya da kar, dilin çağırıyor yoldaşları

gövdesiz ceylanını beklesinler diye.

Uyu, bir şey kalmadı geriye.

Duvarların dansı sarsıyor çayırları,

ve Amerika boğuyor kendini bir

makina ve gözyaşı selinde

İstiyorum ki savursun en derin gecenin rüzgârı

altında uyuduğun kemerden çiçeklerle sözcükler

ve bir zenci çocuğu bildirsin altınsı beyazlara

mısır başağı kırallığının yaklaştığını.


Lorca

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder