Bir kudret-i külliye var ulvî
ve münezzeh,
Kudsî ve muallâ, ona vicdanla
inandım.
Toprak vatanım, nev'-i beşer
milletim...İnsân
İnsân olur ancak bunu iz'ânla,
inandım.
Şeytan da biziz, cin de, ne
şeytan ne melek var;
Dünyâ dönecek cennete inşânla,
inandım.
Fıtratta tekâmül ezelîdir; bu
kemâle
Tevrat ile, İncil ile,
Kur'ân'la inandım.
Ebnâ-yi beşer birbirinin
kardeşi... Hülya!
Olsun, ben o hülyaya da bin
canla inandım.
İnsân eti yenmez; bu teselliye
içimden
— Bir ân için ecdadımı nisyânla
— inandım.
Kan şiddeti, şiddet kanı
besler; bu muâdât
Kan âteşidir, sönmeyecek kanla,
inandım.
Elbet şu mezar ömrünü bir
haşr-i ziyâ-hiz
Ta'kîb edecektir, buna imânla
inandım.
Aklın, o büyük sâhirin i'câzı
önünde
Bâtıl geçecek yerlere hüsranla,
inandım.
Zulmet sönecek, parlayacak
hakk-ı dırahşân
Birdenbire bir tâbiş-i
burkanla, inandım.
Kollar ve boyunlar çözülüp
bağlanacak hep
Yumruklar o zincîr-i hurûşânla,
inandım.
Bir gün yapacak fen şu siyah
toprağı altın,
Her şey olacak kudret-i
irfanla... inandım.
Âmentü: Arapça «inandım» demektir; din
eğitiminde ilk öğretilen bir sözdür. Kudret: güç. Külliye: tümel,
büyük, ulu. Ulvî: yüce. Münezzeh: temiz, katıksız, arınmış. Kudsî:
kutsal. Muallâ: yüksek, yüce. Nev'-i beĢer: insan soyu,
insanoğlu. Millet: ulus. Ġz'ân: anlayış, inanç, düşünüş. Fıtrat:
yaradılış. Tekâmül: gelişme, evrim. Ezel: öncesiz, başlangıcı
olmayan. Kemâl: olgunluk. Ebnâ: oğullar. BeĢer: insan. Hülya:
kuruntu, düş. Teselli: avunma. Nisyân: unutma. Ecdâd: atalar,
dedeler. Muâdât: düşmanlık, düşmanlaşma. HaĢr: kıyamet. Ziyâ-hîz:
ışık saçan, aydınlık. Ta'kib: izleme. Ġmân: güçlü inanç. Sâhir:
büyücü, büyüleyen. Ġ'câz: şaşırtma, şaşılası. Bâtıl: boş
inanç. Hüsran: zarar, kayıp, yok olma. Zulmet: karanlık. DırahĢân:
parlak, parıldayan. Hak: hak, doğruluk, adalet. TâbiĢ: parlama,
parıltı. Burkan: yanardağ. HurûĢân: gürültülü. Fen: bilim.
Ġrfan: anlayış, bilgi, kavrayış.
https://www.youtube.com/watch?v=RaT20jv1MqU
YanıtlaSil