30 Nisan 2015 Perşembe
27 Nisan 2015 Pazartesi
24 Nisan 2015 Cuma
iki kişi için suç müziği
beğenmeyenler olacaktır ama
ben ukala bir ömür çıkardım işte şapkamın içinden
kıvılcımın yangına dönüşme
arzusu belki, içimdeki bütün körlere çelme takma isteği
her kadının kokusunu ayrı ayrı duymam, her otobüste kavga çıkarmam belki hep bu
göz altlarımı çizdiğim kemik saplı çakıyı nehre bıraktım
bileğimdeki kaşıntıyla kendini ele veren kanın çağrısını
çocukken dinlediğim bir masalla yatıştırdım
her kadının kokusunu ayrı ayrı duymam, her otobüste kavga çıkarmam belki hep bu
göz altlarımı çizdiğim kemik saplı çakıyı nehre bıraktım
bileğimdeki kaşıntıyla kendini ele veren kanın çağrısını
çocukken dinlediğim bir masalla yatıştırdım
işte bir çentik daha dünyaya upuzun
kurt bakışlarımla
size de anlatır belki
gecemi üzgünlüklerle dolduran rüzgar
martılara hikayeler anlatarak sakinleşebilen bir adam olacağımı bilmeden sonunda
-hikayeler, akşam oldu mu meyhanelere deniz iklimi taşıyan balıkçılara dair-
ve yaşadığım kentin yaşadığım kent olduğunu duyumsamadığım için
bana oldukça kızan şair arkadaşlarıma kabadayılık taslayarak
ve kolay harcayarak öfkeyle biriktirdiğim her şeyi
yol üstünde sızmış sarhoşların üzerinden sevinçle atlayıp
denizlere koşardım yazılardan korumak için gözlerimi
üzerimi böyle kanser bastığı günler
kaskatı kesilirdim acıdan mı sevinçten mi tam ayrımsayamadan
hikayeler yazardım,
hikayeler; savrulmuş hayatların vesikalık fotoğraflarına dair
martılara hikayeler anlatarak sakinleşebilen bir adam olacağımı bilmeden sonunda
-hikayeler, akşam oldu mu meyhanelere deniz iklimi taşıyan balıkçılara dair-
ve yaşadığım kentin yaşadığım kent olduğunu duyumsamadığım için
bana oldukça kızan şair arkadaşlarıma kabadayılık taslayarak
ve kolay harcayarak öfkeyle biriktirdiğim her şeyi
yol üstünde sızmış sarhoşların üzerinden sevinçle atlayıp
denizlere koşardım yazılardan korumak için gözlerimi
üzerimi böyle kanser bastığı günler
kaskatı kesilirdim acıdan mı sevinçten mi tam ayrımsayamadan
hikayeler yazardım,
hikayeler; savrulmuş hayatların vesikalık fotoğraflarına dair
beğenmeyenler olacaktır ama
ben çocuk düşlerimi sattım büyümemin karşılığında
şehrin tükürdüğü, kentin
koynuna aldığı çocukların anlaşılmaz lehçelerinden
bir aksan yaptım kendime
bir aksan... yerli! ..bir aksan kusursuzca asi!
konuşmasam o saat yok olacak, bir doksan boyunda, çekik gözlü bir aksan
ve onunla sevdim seni, onunla yazdım sana kimi mahcup şiirlerimi
bir aksan yaptım kendime
bir aksan... yerli! ..bir aksan kusursuzca asi!
konuşmasam o saat yok olacak, bir doksan boyunda, çekik gözlü bir aksan
ve onunla sevdim seni, onunla yazdım sana kimi mahcup şiirlerimi
kimseler bilsin istemedim
senle ben arasında gerili, gerilim hatlarında
rüzgarın her dokunuşuyla vınlayan o arkaik şarkıyı kimseler duysun istemedim
sustum yıllarca, koyuldum ve usanıncaya dek kendimden
yoruluncaya dek saklandım yağmacı ilgilerinizden
kentin bütün meydanlarında
rüzgarın her dokunuşuyla vınlayan o arkaik şarkıyı kimseler duysun istemedim
sustum yıllarca, koyuldum ve usanıncaya dek kendimden
yoruluncaya dek saklandım yağmacı ilgilerinizden
kentin bütün meydanlarında
bir çentik daha dünyaya
upuzun kurt bakışlarımla
hava soğuk, bütün kaldırımlardan yalnız insanların kokusu yayılıyor
kimi yaraları kaşımak için dört tırnağını uzatan adamlar geçiyor yanımdan
sabaha ucuz parfüm kokularını yayan falcı kadınlar
öpüşmenin ilk tadını sokağa yayan çocuklar geçiyor sonra
derken işçiler gözleri kızarmış bir şairle çarpışarak
ve sanki bunu bir işaret sayarak güzel günlere dair
birkaç dizeyle sersemliyorum iyice
hainlerin bile ağlamak için bir omuz bulabildikleri
bir dünya özlemi
yakıyor içimi
hava soğuk, bütün kaldırımlardan yalnız insanların kokusu yayılıyor
kimi yaraları kaşımak için dört tırnağını uzatan adamlar geçiyor yanımdan
sabaha ucuz parfüm kokularını yayan falcı kadınlar
öpüşmenin ilk tadını sokağa yayan çocuklar geçiyor sonra
derken işçiler gözleri kızarmış bir şairle çarpışarak
ve sanki bunu bir işaret sayarak güzel günlere dair
birkaç dizeyle sersemliyorum iyice
hainlerin bile ağlamak için bir omuz bulabildikleri
bir dünya özlemi
yakıyor içimi
Mehmet İşten
23 Nisan 2015 Perşembe
güzel'e
Dün gece senin küçücük
elinle yalnız yattık
Yalnız, senin küçücük
elinle yalnızlık
Kandilli ilkokulu kadar
kalabalık...
Zilleri çaldığında
düşlerinin
Sınıfların kapıları ardına
kadar açık,
Gökyüzünün, denizin,
toprağın ve hayalle emeğin
Haklı sınıfları...
Belki de baskın korkusuyla
vefasız, akıntıya atılan
Kitaplar var ya, onlardan
Öğrenmiş Marx'ı gümüş
balıkları
Ve belki de onun için o
kadar,
O kadar aydınlık
ortalık...
Sen ki çiçekleri
toplamayan Güzelim,
Çiçekleri sulayan çocuk
Ve ben ki buruk ve kavruk
Bir ihtiyar adamım artık,
Öyle güzeldim ki senle,
çiçeklerden çok...
Ve anladım, anladım ki bi daha:
DÜŞÜNDE BİLE GÖREMEZ İŞLER
DÜŞLERİN GÖRDÜĞÜ İŞLERİ
Can Yücel
14 Nisan 2015 Salı
AŞK FİLMLERİNİN UNUTULMAZ YÖNETMENİ
bi kere adı şahane. sonra film, şener şen, yavuzer çetinkaya, mal gibi oynayan oktay kaynarca bile. "oğlum kasma, kamera görür". bunu sık sık sööler şener şen kaynarcaya. çok kötüdür oyunculuğu filmin içindeki filmde. ama kızı kapar, böyle de acımasız bir tarafı var işin. "abi sakal yakışmış" derler başlarda şener şen'e. bu bile akılda kalıcı bi vurgu şener şen çünkü ucuz aşk filmlerinden 80lerin entel sinemasına geçmek isteyen bir yönetmendir. imaj sakalıdır o. yavuzer çetinkaya mükemmeldir gene gözü arızalı görüntü yönetmeninde. son sahne bile öle kala bitirilir film yetmemektedir zira. sonunda intihardan vazgeçer bir telefonla şener şen. muhtemelen bütün intiharların nedenlerinden biri de bir türlü gelmeyen telefondur.
bu film yanlış zamanda çekilerek heder olmuş da olabilir. hala benzeri yok.şimdilerde çekilse belki ortada palmiye falan bırakmayacaktı. ama yavuzer çetinkaya'yı nerden bulacaksın!?
12 Nisan 2015 Pazar
haluk'un amentüsü, tevfik fikret
Bir kudret-i külliye var ulvî
ve münezzeh,
Kudsî ve muallâ, ona vicdanla
inandım.
Toprak vatanım, nev'-i beşer
milletim...İnsân
İnsân olur ancak bunu iz'ânla,
inandım.
Şeytan da biziz, cin de, ne
şeytan ne melek var;
Dünyâ dönecek cennete inşânla,
inandım.
Fıtratta tekâmül ezelîdir; bu
kemâle
Tevrat ile, İncil ile,
Kur'ân'la inandım.
Ebnâ-yi beşer birbirinin
kardeşi... Hülya!
Olsun, ben o hülyaya da bin
canla inandım.
İnsân eti yenmez; bu teselliye
içimden
— Bir ân için ecdadımı nisyânla
— inandım.
Kan şiddeti, şiddet kanı
besler; bu muâdât
Kan âteşidir, sönmeyecek kanla,
inandım.
Elbet şu mezar ömrünü bir
haşr-i ziyâ-hiz
Ta'kîb edecektir, buna imânla
inandım.
Aklın, o büyük sâhirin i'câzı
önünde
Bâtıl geçecek yerlere hüsranla,
inandım.
Zulmet sönecek, parlayacak
hakk-ı dırahşân
Birdenbire bir tâbiş-i
burkanla, inandım.
Kollar ve boyunlar çözülüp
bağlanacak hep
Yumruklar o zincîr-i hurûşânla,
inandım.
Bir gün yapacak fen şu siyah
toprağı altın,
Her şey olacak kudret-i
irfanla... inandım.
Âmentü: Arapça «inandım» demektir; din
eğitiminde ilk öğretilen bir sözdür. Kudret: güç. Külliye: tümel,
büyük, ulu. Ulvî: yüce. Münezzeh: temiz, katıksız, arınmış. Kudsî:
kutsal. Muallâ: yüksek, yüce. Nev'-i beĢer: insan soyu,
insanoğlu. Millet: ulus. Ġz'ân: anlayış, inanç, düşünüş. Fıtrat:
yaradılış. Tekâmül: gelişme, evrim. Ezel: öncesiz, başlangıcı
olmayan. Kemâl: olgunluk. Ebnâ: oğullar. BeĢer: insan. Hülya:
kuruntu, düş. Teselli: avunma. Nisyân: unutma. Ecdâd: atalar,
dedeler. Muâdât: düşmanlık, düşmanlaşma. HaĢr: kıyamet. Ziyâ-hîz:
ışık saçan, aydınlık. Ta'kib: izleme. Ġmân: güçlü inanç. Sâhir:
büyücü, büyüleyen. Ġ'câz: şaşırtma, şaşılası. Bâtıl: boş
inanç. Hüsran: zarar, kayıp, yok olma. Zulmet: karanlık. DırahĢân:
parlak, parıldayan. Hak: hak, doğruluk, adalet. TâbiĢ: parlama,
parıltı. Burkan: yanardağ. HurûĢân: gürültülü. Fen: bilim.
Ġrfan: anlayış, bilgi, kavrayış.
3 Nisan 2015 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)