"Her fırça darbesiyle hayatımı riske atıyorum."
Cezanne
.........
2009
Salyangozlar duvarının önünde ve biraz geçince çürük bir mutluluğu, adı kötüye çıkmış bir sıfata bağlı merdiven korkusunda, gittikçe daha da kötüleşen kanamalı bir hastanın bir çift göze bir yudum suya bakar gibi baktığı ilaç kokulu bir odada, akıl hocalarımın rehberliğinde, kitaplar uçmaya başladığında saf bir aydınlıkta, şiiri getirdi ve okur musun dediği esnada, susmuşken gökyüzünün büyük karanlığı, şehirde, cam kenarında, hayatın bu ve sonrası da yok işte, neyi bekliyorsun’lu iç sorularının uğultusunda.
Bu, bazı sokakların kalbe dökülüşünde ve bazı şarkıların geçişinde var. İzmir’de, İstanbul’da ve toprağın güneşe yükseldiği yerlerde. Odalarda yığılmış konuşmaların içinde. Geriye doğru kurulan hayallerin kendisi oluyor çoğu zaman. Büyük laflar edenlerin yüzü bir gün yırtıldığında yere önce bunlar dökülecek. Hayattan çıkış isteyenler ve ölmek isteyenlerin taş kalbi buz gibi gülümseyecek o zaman. Sadece Allah’ın anlayacağı o acı tebessüm… Gözyaşını yalnızca geceye döken yalnız kızlar geçecek hayal odalarından. Zaten öleceksiniz, neden ölmek istiyorsunuz ki?
Ahşap merdivenlerde ahşap ayaklar budur. Dünya bütün hayallerimizi yerle bir ettiğinde, zavallı polyannacılığımızla bu dünyaya göre hayal kurmanın ekonomisine gönül indireceğiz. Geleceğe yaptığımız hayali yatırımlar kar getirmeyecek. Ruhumuzun sefaletini seveceğiz. Hiçbir an anlatıldığı kadar parlak ve derin değildi değil mi? Hiçbir şeyi takmıyor gibi yaparken bile muhatabınızdan sakladığınız bir yığın karanlık cümlenin başında bakıcılık yapıyorsunuz değil mi? İnsanlara göstermek istediklerinizi gösterip buna dürüstlük diyorsunuz değil mi? Her gün parlatıp durduğunuz maskenizin size isyan edişine ne diyordunuz? Allah’ı çok da yanınıza yaklaştırmadan günah çıkarma mı? Küçücük hayatlardan büyük sonuçlar çıkarmanın ustası olmuşsunuz. Dert etmeyin, büyük hayat diye bir şey yok. Kelimelerinizin içi dolsun diye sürüklendiğiniz yok oluş sonradan gözünüze güzel mi göründü? Fiyakalı acılarınız siz onları kullanmasanız da var, telaşlanmayın.
Yazarsam kendime gelirim. Ancak yazarsam kendime gelirim. Uzaklarda ışıklar içinde yanarken şehrin taşrası, adını bilmediğim rüzgârlara sığınan bir avuç kelimenin yorgun kalbi.
Düzelt şimdi her yerini hafızamın. Geleceği ezberleyen hafızamın. Dokun ki uç versin köksüz mutluluğum. İnsan dediğin bir gövdeden ibaretse bile, fazlası için vaktim kalmadı.
Fazlası için hayat yetmeyecek.
......
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder