25 Mayıs 2025 Pazar

denzel washington, cannes, 2025


Yaşlanınca (70) karizmatik olmuşsun Denzel kardeşim. Equalizer (Adalet) üçlemesi gayet iyiydi, benim gibi aksiyon sevmeyenler için bile. Oyunculuk yeteneğini sergileyebileceğin  derinlikli bir kaç film çek artık perde kapanmadan. Vurmasız kırmasız olsun

Mesela Çitler gibi, Hurricane gibi...

20 Mayıs 2025 Salı

NOKSAN

 



“bugün ben bunları hatırlıyorum

yağmurun deldiği üç parça şiir

üç dilim portakal gibi ağzımda

tutuyorum fakat Adem bu nedir?”


Eski Arkadaşım Adem

Süleyman Çobanoğlu



..........


TEKNİK OLARAK HÜZÜNLÜSÜN


Köprüden denize baktığında suyu öpen yok suda gezinen ya da suda oynaşan hımm evet ışıkları da yorgun görüyorsun. Da yorgun görünüyorsun. İstanbul kelimesi de bir yerlerde okutuyor kendini. Şehre dua ede ede döneceksin gece olunca. Her şey gece başladı ve gece sona erecek diyeceksin. Büyük binalardan ve üst geçitlerden nefret edeceksin.


Hiçbir şey anlatmak istemeyeceksin. Ama hiçbir şey anlatmak istemeyişini anlatmak isteyeceksin. Yanında oturan adam “elinizdeki dergiye baka bilir miyim?” diyecek. Dergiyi uzatırken “kapaktaki benim şiirim” diyeceksin ve bunu o adamın adına hissedeceksin. Teknik olarak hüzünlüsün ve kalbinden nefret edeceksin.


Üşürken senin üşütenin otoyol olduğunu düşünür gibi olduğunda bunu düşünmenin tehlikeli olduğunu anlayacaksın. “Soyut üşümeleri bir yana bırak” diyen ses meşgul edecek seni. Bekledikçe kafana üşüşenler olacak, mesela Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nde bir gece… Ve dönüp dönüp intikam alan hatıra sayılmayan hatırlamalardan nefret edeceksin.


Allah’ın varlığı ve şeytanın varlığı arasına gerdiğin ya da gerilen ipte yaptığın yürüyüşün sonunda cennete mi cehenneme mi düşeceğini bilmeyişinden nefret edeceksin.


Gece cam kenarında akıp gidecek “susuz ve acıydı öyle bıraktım” dizesi eşliğinde. “Safsın” kelimesi bu kez daha büyük ve karanlık harflerle okutacak kendini. Saflığından nefret edeceksin.


Gözlerine bakacaksın. Sonra kendi gözlerine bakacaksın. Sokağa bakacaksın. Masaya ve şehri emen karanlık gökyüzüne… Kahkahanı anlayacaksın. İçini kanırtanın ne olduğunu kavradığında hafızandan nefret edeceksin.


“Bunları neden ve kime yazıyorsun?” diyecek harfleri gırtlağına tıkmaya çalışan bir ses. Yolları sana çıkmayan bir dünyada yazıyı pusula belleyen aklın sana ihanet edecek. “Deli edersin sen bizi mutfaklarla çamaşırlarla” ve “ Sonra benim sezen aksu bileklerim de incelir” gibi şeyler seni mahvedecek. Deli etseydin sen bizi mutfaklarla çamaşırlarla’ya dönüşecek o dize. Çok uzak zamanlara tutulmuş projeksiyon gibi baktığında şimdiden uzağa, yıllar seni o an, anında, şiddetle yaşlandıracak. “Yazdığımız şiirler kaderimize dâhil mi?” diyeceksin.


Yaşıyor gibi yaşayacak, hissediyor gibi hissedecek, düşünüyor gibi düşünecek ve yalnız kalmış gibi yalnız kalacaksın.


Seni kendine getiren ayetler ve nefsi yücelten şiirler arasında bir yerde yüzyıllık uykulara giderken gökyüzünün karanlığını üstüne çekmiş gibi uzanacaksın yatağına. Ancak sonsuzluğun terazisinde tartılacak bir hayalin hayatını kuramayışını düşüneceksin. O an Allah’tan ve senden başka hiç bir şey yokmuş gibi gelecek var olan…


Rüyadan çıkış yolları olarak gördüğün hayatla, hayattan çıkış yolları olarak gördüğün rüyalarla sarmalandığında seni kendini öldürüşünden tanıyacaklar.


Kendini, kendini öldürüşünden tanıyacaksın.


Bu yazıyı boğmaya çalışan bir çift eldiven midir sevilmemek?


Zamanla her şey bir hikâyeye mi dönüşür ya da hiçbir hikâye hayata dönüşmez mi?


Geciktikçe tadı kaçan bir ölüm


Felç olmuş sözcükler


Tramvaylar


Otobüs biletleri, hiç alınmamış


1 mesaj alındı


Kıpkırmızı sular



19 Mayıs 2025 Pazartesi

vurula vurula

 




Hadi sevinBana ne borcun var ne de minnetini isterimHadi uçur, kaçır kendiniBen gereken acıları çekerim
Hadi uyanKoparıp bi yerinden kalbimi sana vereyimYalan bu öğretilenler yalanBırak beni bildiğim gibi seveyim
Kapına geldim kendime rağmenDiye sen beni deli mi sandınSonuna kadar açtım sana içimiSana ne ben seve seve yandım
Yenilirim kendime hiç utanmamAşk ile ölümüm, doğumumSavunmam, sığınmamVurula vurula yürür dururum

Söz ve de Müzik: Sezen Aksu

8 Mayıs 2025 Perşembe

inci dakikaları



Sen bana yeni yılsın her dakika
Her dakika bir yaşıma daha giriyorum

Sen benim üstüne titrediğim güzel ve yeni
Saatim kadar saadetimin gözbebeği zamansın
Ben bin parçaya bölündüm her parçasında
Her parçasındayım kırkayak sesli boğuk arkadaşlığın
Çalkantısız Üniversitenin yalnızlığın ve ağlamanın
Erkek ağlar mı diyeceksin
Hayberin kapısı ağlar mı erkek ağlar mı
Ben yel gibi erkekler ağlar diyorum
Bir dakika ağlar yılbaşı dakikasında
Daha gözlerimin gerçek yaşları belirmeden
Ağlamak diye bir şey yoktur diye bir şey
Yüzme bilmeyen bir uyurgezer yüzer ya
Çürük ve havada asılı tahtalar üstünde
Hafif kedi ayaklarıyla yürür gerçekten yürür ya
Sen benim ağlamamı erkeklığıme
Uyanan ölmeyen yenilenen
Azgın kışlar içinde keskin baharlar bulan
Seni bulan yeniden bulan tekrar tekrar bulan erkekliğime say

Bütün bir yıl bütün bir yaşama boyu
Gizli heybelere binbir gece eşyası doldurduğuma say

Ben otomobilleri böylesine yankısız sağır komam
Öyle bir isyan şiiri var ki ben onu yakalayacağım
Bu yunan şehrinin düzenini öper ve yalvarırım
Şehrin ölümünü yanlış anlama
Gözleri kör oldu doğrudur ama o kadar
Ve şehrin gözlerini geri verme dakikalarıdır bu yılgın çanlar

Senin odan günışığı en güzel müzik bana
Farklılıklar odası
Giden tren buharları içinde örümcek ağı
Sen güzel örümcek ağı yaşamakla yaşamamak
Doğduğumuz şüpheyle öldüğümüz şüphe arasına gerilmiş
Garip bulut farklı müzik güzel örümcek ağı

Ben bir yabancı buğunun kokusunu alıyorum
Bu kokuyu alıyorsam onulmaz kıskançlık yaramdandır
Benim garipliğime bakma benim kıskançlığıma bakma benim
İncilerin ilk gerçek ve yeni yorumunu bulur gibi oluyorum
Bu inciler denizlerin en karanlık noktalarında bile yoktur
Benim ak ve kara kayalar içinde bulduğum inciler
Bu inciler sen olmasan bende bile yoktur
Oldukları yerde bile


Sezai Karakoç

6 Mayıs 2025 Salı

limit



Çoğu sıkıntıdandı, düşmemiz
Bir silindir dümdüz etsin diyeydi
Dostluklara, sevgilere, sokaklara - -
Sonunda belki...


Saçlar, aynalar - - ama işte hepsi
Geriledi, çekildi. Düşmemiz
Bırakılsaydı yay
İşten bile değildi.

Döner kasnak boşa, kaslar eridi;
Yaşamanın tek anlamı çelişme.
Aranır dalgın kağıtlarda
Evvelce var idi.

Ya biz böyle nelerden kaçarız
Çalarlar da kapımızı.
Ama sıfır çarpı yalnızlık
Toplasalar hepimizi.


BEHÇET NECATİGİL 

(Varlık, 572, 15 Nisan 1962)

2 Mayıs 2025 Cuma

MECAZ


 

birazı nakış birazı nefes

seninle büyüttüğümüz bahçeler 


......

1 Mayıs 2025 Perşembe

laterna

                              



Seni sevişim Frankfurttaydı, Laternaydı

Hep aynı şarkıyı çalardı.


Kırmızı bir mumdun Şamdanına yakışan

Hayata benzeyen Bir yanın vardı

Zümrüt kakmalı hançerimi elimden alan.

Sanırım karanlık bir kömürlükte

Güneşli bir sabahtın. İçime dokunan

Bir halin vardı Ölüme benzeyen

Gözlerimin buğusuna yazamadığın

adın vardı. Rutubet kokusuna sıkışan.


Bakımsız bir bahçe görüntüsüydün.

Yüzünün çitlerini onarırdım,

Çiçeklerini sulardım,

Ruhunu beslerdim arsenikle

Tam yükselirken tutup öperdin ruhumu sen.

Mavi kuşlar düşlerdim,

Mavi çocuk mezarları

Mücevherler Mavi

Alfabeler Çimlerin arasına sinen

kelimeleri kanatan Bir yanın vardı

bir lalenin sesine benzeyen


İhmal edilmiş çocukluğun

Epeski bir yoksulluğun Yamalarını yüzünde taşırdı

Kimse öpmezdi Kimse

Yüzünün titrek sesini dinlemezdi

İçime dokunan bir halin vardı

Yalnızlığını kazısam Altından

Vahşi bir puhu kuşu çıkardı.

Hayata benzeyen bir yanın vardı

Puslu bir güne saklanan Karanlık

bir suskunluğu ikiye ayıran

bir tabelaydı Frankfurttaydı

seni sevişim bir Laternaydı

Hep aynı şarkıyı çalardı.



Didem Madak