15 Eylül 2024 Pazar

yoldan geçenler


 


Bir rüyada yürür gibi geçerler
Evimin önünden her akşam üstü
Yüzleri bir duman gibi dağınık
Sönmüş saçlarında son damla ışık
Bir korkuları var gibi her akşam
Evimin önünden geçerler onlar

Ne sesleri ıslık çalan bir rüzgâr
Ne de omuzları yalçın bir dağdır
Ümit gözlerinde ölü bir bakış
Sayha bir bükülüş dudaklarında
Bulamadıkları nedir ki yaz, kış
Dolaşırlar şehrin sokaklarında...

Onlar - omuzları ne yalçın bir dağ
Ne sesleri ıslık çalan bir rüzgâr - 
Bir rüya içinde gibi her akşam
Kopan ve uzayan şekiller ile
Sanki nehir gibi akmaktadırlar
Derinden ruhları çağıran sese.


Mili Mecmua   No:140-141
Cilt 12, 1 İkincikânun 1933

ADAMLAR

Sönmüş saçlarında son damla ışık,
Bir düş'ün içinde gibi her akşam
-Ve yüzleri duman kadar dağınık-
Geçer bu sokaktan binlerce adam.

Umut gözlerinde ölü bir bakış,
Çığlık bir bükülüş dudaklarında;
Bulamadıkları nedir ki, yaz kış
Dolaşırlar şehrin sokaklarında?

Sanki yalvaran bir duadır onlar,
Belki tanrılara açık vesvese,
Bir nehir. Bu nehir her akşam akar
Derinden ruhları çağıran sese.

Ahmet Muhip Dıranas

14 Eylül 2024 Cumartesi

yaşarken

        

Ağaçların daha bu bahçelerde
Bütün yemişleri dalda sarkıyor;
Umutların mola verdiği yerde
Geceler bir nehir gibi akıyor.

Baksan bir uzaklık var hangi yana,
Hangi eşyaya dönsen boş bir ayna;
Varmak istediğim uzak limana
Gemiler beni almadan kalkıyor.

Gelmedi gün daha, çalmadı saat,
Daha uçurmuyor beni bu kanat;
Sabırsızlanma, ey kapımdaki at!
Güneş daha gözlerimi yakıyor.

Ahmet Muhip DIRANAS

10 Eylül 2024 Salı

ağıt

                         


Dün gece seyrimde gördüm cerenim.
Kızlar ne kadar çok seviyorlarmış ki seni
Mosmor olmuş gülyazısı bedenin

Mosmor olmuş gülyazısı bedenin
Düşmüş sanki erguvanlar içinde
En genç burcu yıldızdan bir kalenin

En genç burcu yıldızdan bir kalenin
Uçmuş sanki uçsuz bir uçuruma
Gökyüzünün çakır gözlerinden

Gökyüzünün çakır gözlerinden
Düşmüş bir damla, bir deniz feneri
Işınlarıyla şile bezlerinin
Güdüyor çobansız kalmış tekneleri


Can Yücel

8 Eylül 2024 Pazar

acıkmak sabahında

                                       


gidiyorum atımı giydirip kırmızıyla ve kanla
onbeş yaşımın bayrağıyla atlayıp çitlerden,
kireçlerde, elma kabuklarında söndürüp uykumu
hevesin aşıladığı bir şeyde bir şeyi

uzatınca boynumu garson bu gece
öpmeler olsun anneden ve bitkilerimi
yıkayan bir bitkidir kar yeniden
cebimde kozalaklarla uyumuşum gibi kokuyorum canıma,
kalkınan bir ovaya bakarak kuşlar
sevgiyle taşıyorlar hafifliklerini

dereboylarında demek ne güzel öyleyse dereboylarında
ulu çamlarda ve sert kabuklarda
güneşe seslenerek dinlenen bir aile ruhu, sevdim usulca
patikalarda, yılanlardan uykulu toprakta
tabiatı boydan boya ısıtan bir atın ruhu, sevdim
avuçla içilen bir aynayı tartıyorum, denedim
ben bir gitmeyi bir sabaha dikerken acıkan


Ahmet Murat

uçaklar, uzaklar


 

rüzgarlar bulutları ördü uçaklara hazırladı
o uçaklar gelecek bir sabah saatı
yaz bitiyor bunu ve bir iki şeyi unutmak isteyeceğiz
gökyüzü mavi mi hafif mi susacağız bir süre

yaz uçağı bulut uçağına çarpar sessizce
yaz uçağı buzlu bardaklara ve salıncaklara bakar
meyvelerde bir şeyler birikir yemesek düşüneceğiz
düşünsek bulacağız akşama doğru birlikte
kızım büyüyor ama biraz yavaş mı ne
duraksayıp düşünerek büyüyor sanki uçaklar hızla geçtikçe

ekinlerden, bahçelerden, pantolların içinden
uçakları seyrediyorum yazın sonuna akıyorlar


Ahmet Murat

lal, gül, döl

                   


                                                                    've damarımda akan toprak'

Bir sırrı vaktinden önce saklayıvermişim
Cümle coğrafya ve dahi dağları sıkıntı basmış.
Ben artık sürekli hançerlenirim
İki tiren öpüştü mü kondüktör yanar?

Ah sen bana bakma tiyatrolarımı taşra tertibler
Benim anlattıklarımla biraz heterodoks kaçabilir sevgilim
Yani hükmetsene aksine ki, bir bin yıl sırtımızda
paklanmayacak
Ve Allah'ın İsa isminde bir sevgilisi yok!

Evet bugünlerde biraz siyaset ehli çocuklar olduk
Mesela bundan böyle senin adın Petrus olsun sevgilim
Ki bir ağaca teşekkür etmek için davranıyorum da bazen
Oluk oluk pantalonlar devriliyor kanatlarıma...

Ve şimdi ben sevgilim
Sana beyaz renginde değişik çoraplar temizliyorum
ağlayarak.
Ve lal ve gül ve döl, ' ve damarımda akan toprak'
Ve sonra eczama saplanan o tersinden lunapark
O kült, o hırkalar...

Ah nasıl da lezzetli âsâlar birikiyor kirpiklerimde
Ve kooperatifler boyu gül koklayan beynelmilel Varakalar!


Gidişini başka türlü açıklayamıyorum...

Ah Muhsin Ünlü

bisiklet ve allah

                                       


Pek renkli kazaklar yağmurlu parklar
Geniş otobüs yerleri alçak bina yapıları için!

Ey insanı ve elmayı aynı ipe dizen matematik
Ey çocuğa sütü sıcak içiren anne
Ve yerleştirip iki elimi toprağa yüksek hareketlerle
Vücudumda uyum, alnımda tiner
Ve şimdi senin adınla sevgilim büyük yeminler
Vermemek
Ve Allah'ı bir de anarken fotoğraf çektirmek için
Bir zencinin kaburgasında yıkandığım tay!

Ah sütü memeye taşıyor damar
Zıpkını göğsüne bastırıyor su
Hiç mi çelişmiyor hiç mi Allah'ım
Geceyle Hallac
Matbaayla toprak
Merasimle tuğ?


Ah Muhsin Ünlü


7 Eylül 2024 Cumartesi

yazma ve lanet

                       



Bir hayat seninki de elbet
Benzemiyor ama başka hayatlara.
Bir cümleye dönüşüyor, bir dizeye
İçinde her şey evvela.

Şu gülmen, bu ağlaman
Bırakıvermen, tutunman ya da
Edebiyat oluyor önce
Daha yaşanmadan hayatta.

Gerçek hayat diye bir şey var, duyuyorsun
Bir hayattır seninki de,
Gerçeği mi, tartışılır ama.

İçinde yaşasan da eksik
Dışında yaşasan da.


Ahmet Murat




6 Eylül 2024 Cuma

yaşarken


 

Ağaçların daha bu bahçelerde
Bütün yemişleri dalda sarkıyor;
Umutların mola verdiği yerde
Geceler bir nehir gibi akıyor.

Baksan bir uzaklık var hangi yana,
Hangi eşyaya dönsen boş bir ayna;
Varmak istediğim uzak limana
Gemiler beni almadan kalkıyor.

Gelmedi gün daha, çalmadı saat,
Daha uçurmuyor beni bu kanat;
Sabırsızlanma, ey kapımdaki at!
Güneş daha gözlerimi yakıyor.



Ahmet Muhip DRANAS