"Bilirim, hayatında beni bir dakika sevmedin, bir dakika havamda rahat etmedin, bir dakika bana dost sıfatını tamamen vermedin. Ben bunu bilerek dostun oldum ve hala dostunum, çünkü biliyorum ki ruhun benim ruhumun cinsindendi, çünkü biliyorum ki bedbahtsın ve mes'ud olmayacaksın tıpkı benim gibi. Sana gelip aleyhimde söyleyecek olanlar bilmiyorlar ki dostluğumuzun cinsi onların anlayacağı neviden değildir. Havada, ziyada, suda ve semada aynı şeyleri sevmiş olmanın yapacağı dostluğu bilmiyorlar."
Ahmet Haşim'den Yahya Kemal'e...
Ömrüm Benim Bir Ateşti
Beşir Ayvazoğlu
Yeryüzünde iki eski nalbanttık biz. Erken inen akşamlardan yakınırdık. Ben dağların perdelediği bir şehirde buz tutmuş yürüyüşlerdeydim, o beni arardı kendi dağlarından. Kim öğretmişti bize bu yalnızlığı bilmezdik. Akşamlar göğün en karanlık taraflarını yüzümüze indirdiğinde yeryüzü bir sürgün olurdu bize. Çok sigaralar içerdik. Doğunun iliklere işlediği eski zamanlardı. O kendi türkülerini söylerdi bana, benim müzik atlasımın yangınları düşerdi onun tarafına. Kalbimi, aklımı, fikrimi, yalnızlığımı ona emanet ederdim, o bakardı bunlara. Ve geri verirdi biraz daha yumuşatarak. Ben şöyle dediydim ona: “ yaa kimi arayayım dedim ve bizim diğer nalbantı arayayım dedim en sonunda. Başka kim var ki bu mesleği icra eden?” Deli gibi gülmüştük. Çünkü bizim kahkahamız bir saldırıydı her şeye. Kahkahamız bizi bize onaylatırdı. Ne manyak yalnızlıklardı ne derindi. Biz birbirimize bakardık, yeryüzü az gelirdi. Sessizliğimizde güller falan solardı demeyeceğim. Edebi sanatların tavan yaptığı cümleler bekleyen sevgili okur burada dudak bükmekte özgürdür. Solmuş güllerin fırtınalı sessizliği desem belki olur. Ekmeğimizi yalnızlıklarımızdan kazanırdık. Nalbantlık bugünlerde kimin uğraşı ki?
......
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder