21 Haziran 2023 Çarşamba

1989



 “ Albay Aureliano Buendia, yıllar sonra idam mangasının karşısına dikildiğinde, babasının onu buzu keşfetmeye götürdüğü o çok uzaklarda kalmış ikindi vaktini anımsayacaktı.”

 

Yüzyıllık Yalnızlık, ilk cümle

Gabriel Garcia Marquez

 

 

Orta 1'deyim. Alaşehir'de. Lâcivert ceketim, gri pantolonum, beyaz gömleğim, takmaktan büyük mutluluk duyduğum kravatım ve ben, meydana yakın havuzun az aşağısında bizi bekleyen sarı Ford minibüse doğru yürüyoruz. Tepeköy'den ilçeye minibüsle (dolmuş'tu minibüsün o zamanki adı) gelirdik. Aslında her gün okula bırakır, okuldan alırdın bizi minibüs. Galiba o gün okula bizi almaya gelemediği ender günlerdendi. Neyse, yolda Mustafa ile karşılaştık, bir gün evvel Türkiye - Sovyetler Birliği'ne yenilmiş, maçı konuşuyoruz, demek ki tarih 11 Mayıs 1989 Perşembe, malum, milli maçlar çarşamba günleri olurdu.


Mustafa ayrıldı mahallesine doğru ve tam sağa, minibüsün bizi beklediği yere doğru yürüyordum ki bakkalın önünde durmuş beyaz bir Mercedes gördüm. Arabanın camları açıktı. Arka koltukta sarı saçlı, sağ gözünü saçlarıyla kapamış, üzerinde gri çizgiler olan beyaz bir tişört, beyaz pantolon olan, güneş gözlüğünü kafasına takmış, sigara içen bir kadın gördüm. O kadar göz alıcıydı ki durup bakakalmışım. Şoför koltuğu boştu, bakkala girmiş, ön koltukta oturan belki 50 yaşındaki kadına bir şeyler anlatıyordu. "Aman abla boş ver" dedi galiba ya da öyle bir şey. Sigaradan çekip külü camdan silkelerken göz göze geldik. Ve bana sımsıcak gülümsedi. Kızardığımı hatırlıyorum. Gülümsemeye çalıştım herhalde kızarıp bozarmak dışında. 2,3 saniye sürmüştür en fazla. Sonra şoför geldi, araba hareket ettiğinde o sarı saçlı güzel kadın çoktan öndekilerle konuşmaya başlamıştı bile. Ben de sağa dönüp minibüse doğru yürüdüm.


3 ay sonra, köyde, kahvede gazeteleri okurken Sabah gazetesinin manşetinde -Acıların Kadını Öldürüldü-(15 ya da 16 Ağustos 1989) kocası tarafından henüz 30 yaşında öldürüldüğü haberini görünce parçalar kafamda birleşti. Bergen'di, üç ay evvel bana gülümsemişti. Çok üzülmüştüm ve keşke güzelce gülümseseydim diye hayıflandım 12 yaşımla.


Alaşehir'de ne işi vardı, Antalya’ya veya Akdeniz taraflarına konsere falan gidiyordu da geçerken uğramak zorunda mı kalmışlardı, bilmiyorum. Bildiğim 3 metre ötemde bana sapsarı gülümseyen, 80'lerde hala yaşayan, hala harbi kadın sesiyle şarkılar söyleyen, fırtınalı hayatının bir yerinde bir çocuğa gülümseyerek belki tebessümünde bir anlık dinlenen, sanki bir filmin içinden bana bakan kadın oydu.


Çok Bergen dinlemem, birkaç şarkısı hariç, ki onlar çok güzeldir. Ama ne zaman dinlesem 34 sene öncesine dokunup gelirim. Hayal meyal aklımda kalan o tebessüm anının bana 80'lerin ruhunu ve arabeskin neden hala peşimi bırakmadığının sırrının birazını fısıldadığını duyarım.

...........................

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder