Zaman yolculuğu falan hayal ettim gene, moraller üzgün olunca bu kaçışlar oluyor. Olur.
Şu sağdaki masalarda oturduk 4 yaz önce. Bunda ne var? Bir şey yok. Hatırladıkça daha güçlü var oluyorlar, ne bileyim. Islak çarşılar, söğüt gölgeleri, esnaf sesleri, tavla şıkırtıları, yoldan geçen vızırtılar... evet hayat. Bunları ölümün elinden kurtarmak için yazmak zorunda hissetmek. Daha sağlam, daha müşfik, daha güçlü. Ustaca. Zamanın gelmemecesine gidişine karşı yazmak yazmak yazmak.... Ve evet Turgutlu'sun sen bizim canımız!
Ne diyordum? Sanki çok yaşamışım, sanki dolu dolu yaşamışım gibi benim bu geçen zamana kelimeler dolusu gözyaşı döküşlerim... Ve kahrolsun bu virgüller de!
2006 sonbaharı, duvarları sarı ev, 51 ekran TV, Erkan da olsun. Memleket meseleleri ve sinema konuşalım. Durdura durdura izleyelim filmleri, üzerinde dura dura,kahkahalı, küfürlü. Anlatacağımız şeyler olsun, hiç anlatılmayan şeyler, "bunu yazsana" densin sonra.
Ben o VCD'de ( Trident ) izlediğim filmlerin( 2002 -2010) tadını sonradan hiç bir izlemede alamadım. O evde yazdığım yazıların ve şiirlerin hızına varamadım da sonra. Ayda 33 şiir yazdığım da oldu o evde. O küçücük kablolu,gri, polifonik telefonda yaptığım konuşmaların coşkusu da bambaşkaydı. Tren falan geçerdi evin elli metre ötesinden." Sen arşınlıyorken bambaşkaydı kaldırım"
Ne diyordum? Zaman köpek gibi geçiyor bileklerimi kemire kemire.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder