Az önce soda aldım, Sırma (85
kuruş),kapağını markette açtım, elimde kapak çöp kutusu arıyorum. Neyse,
buldum, yaklaştım, attım ama içeri girmedi. Ayağıma düşen kapağı terlikli
ayağımla kaldırıp çöpe atayım dedim, o da olmadı, kapak düştü. Ben de vazgeçtim,
kapağı yerde bırakıp ve başka bir şeyi hatırlayarak uzaklaştım olay yerinden.
Az ilerde iki esnaf beni görmüş,
"başaramadın abi " dedi biri gülerek. Dedim " Yav her şey ters
gidiyor bari onu atabileyim çöpe dedim, o da olmayınca temelli isyan edip bıraktım
orada" dedim.Uzaklaşırken hayırlı işler dileyenlerin bilindik el ve kafa
hareketleriyle uzaklaştım yanlarından.
Sonra şunu hatırlamayı sürdürdüm: 2003
Ramazan ya da Kurban Bayramı, mevsim kış başları falan. Van'dayım, kafam bir
şeylere bozuk, bayram sabahı herkesin içine dolan ferahlıkla evden çıktım.
Bizim apartman kapısının tam karşısında bir terzi vardı. Apartman kapısını
kapatınca terzi ve çırağıyla göz göze geldik. Dedim hayırlı bayramlar deyip
güne güzel başlayalım. O an elimi kaldırıp hayırlı bayramlar derken onlar
kafalarını başka yöne çevirmiş oldu. Araya da başka sesler girince benim ses de
duyulmadı. Ben onlara bakıp hayırlı bayramlar derken ayağım buzda kaydı
inceden, sendeledim ama düşmedim. Tuhaf bir şekilde toparlanıp yürüdüm. Bir tür
mahcubiyete benzer o his, bilirsiniz. Bir filmde de güzel durur aslında bu
sahne . Ben de kendimi öyle hissettim o an.Ve bu an.
Yıllar önceki o gün de zaten o
sendelemenin haber verdiği sıkıntıyla geçti.Issız sokaklarda yürümeler, bir kaç
gazete ve Al Pacino'nun Çaylak VCD'sini alıp eve dönmek, sabahki ferahlığın
kaybı, Oğuz Atay falan...
Şimdi ben bunları niye anlattım.
Anlatmakın kendisi güzel ya, en çok ondan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder