kırmızı kiremitler üzerine yağmur yağıyor
evimizin tahtadan olduğunu biliyorsunuz
yağmur yağıyor ve bazı tahtalar vardır
suyun içinde gürül gürül yanan
dudağımı büküyorum ve topladığım çalıları
bekçi halilin kız kardeşinin oğluna ait
daha doğrusu halasından kendisine kalacak olan
arsasındaki yıkık duvarın iç tarafına saklıyorum
hiç kimsenin bilmesine imkan yok
imkan ve ihtimal bile yok sizin bilmenize bay yabancı
ve yağmur yağıyor ben bir şeyler olacağını biliyorum
ellerime bakıyorum ve ellerimin benden bilgili
bir hayli bilgili olduğunu biliyorum
bilgili fakat parmaklarım ince ve uzun değil
sizin bayanınızınki gibi ince ve uzun değil
annemi babamı karıştırmayın işin içine
inanmazsınız ama onların şuncacık
şuncacık evet şuncacık bir alakaları bile yok
sizin def olup gitmenizi istiyorum işte o kadar
ali de istiyor ama söylemekten çekiniyor
halbuki siz insanı öldürmezsiniz değil mi?
gidiniz ve öteki yabancıları da beraber götürünüz
tuhaf ve acaip şapkalarınızı da beraber götürünüz emi
boynunuzdaki o uzun ve süslü şeritleri de
kirli çamaşırları tahta döşemelerin
üzerinde bırakmamanızı yalvararak istiyeceğim
yalvararak istiyeceğim diyorum medeni adam
siz bilmezsiniz size anlatmak da istemem
kardeşim ali gömleğinizi mutlaka giyecektir
halbuki ben bay fransız sizin gömleğinizi
hatta matmazel nikolun o kırmızı ipekli gömleğini
hani etekleri şöyle kıvrım kıvrımdır ya
bile giymek istemem istemiyeceğim
evimizin tahtadan olduğunu biliyorsunuz
kibrit gibi iç içe sıkışmış tahtadan
hem şu bildiğiniz usule de lüzum yok
tepesi demir askerleriniz babamı alıp götürmeseler
o zaman siz görürsünüz bay yabancı
ağaçların tepesine çıkabileceğimizi
ben ve kardeşim alinin anlayabileceğinizi umarım
siz uyuduktan sonra odanıza girebileceğimizi
-ben bunu ispat edeceğim-
hani sizin şu yüzü kurabiye bir bayanınız var ya
beyaz ve yumuşak
hani tepesinde ikisi kısa biri uzun üç tüy var
onu siz başka yerlerden getiriyordunuz
sayın bayanınızın gözleri çakmak çakmak yanıyordu
siz ötekini bay yabancı gizli gizli öpüyordunuz
elinizle onu belinden tutuyordunuz sonra öpüyordunuz
siz bizi görmüyordunuz
biz ağacın tepesinden seyrediyorduk
siz onu çok öpüyordunuz
ötesini söylemiyeceğim bay yabancı
ben siz belki bilmezsiniz on yaşındayım
annem böyle konuşmak ayıptır dedi
annem o kadına şeytan diyor
bizim kediler de ona tuhaf tuhaf bakıyorlar
siz şeytanı çok seviyorsunuz galiba bay yabancı
siz şeytanı niçin bu kadar çok öpüyorsunuz
kabul ediyorum sizinki bizimkinden daha güzel
ama bizimki sizinkinden daha efendi daha utangaç
onu hiç görmedim o bize hiç gelmiyor
hele yağmur onu hiç deliğinden çıkarmıyor sanıyorum
ben yağmuru çok seviyorum bay yabancı
sizin ıslak saçlarınızı hiç sevmiyorum
tunusluların saçlarına benzemiyor sizin saçlarınız
bizim saçlarımıza benzemiyor sizin saçlarınız
ben karayım beni de amcamın oğlu seviyor
sizin o kadını sevmiyor süleyman
süleyman benden başka kimseyi sevmiyor
ben de onu seviyorum
onu ve bizim evi seviyorum
bizim evin her tarafı tahtadandır
ayrıca matmazelin üzerine
bir akrep atabileceğimi de düşünün
tam karnının beyaz yerinden tutarsanız bir şey yapmaz
ama onu matmazel bilmez ki o tam kuyruğundan tutar
sizin matmazel bir ölse siz onu bir daha göremezsiniz
halbuki bizim ölülerimizi teyzem görüyor
onlarla konuşuyor onlara ekmek veriyor
onlar ekmek yiyor anladın mı bay yabancı
matmazel bir ölse ona kimse ekmek vermez
onun için gidip şapkalarınızı da beraber götürün
melekler bir demir parçasının üzerine oturmuşlar
her biri bir damla atıyor aşağıya
işte yağmur bunun için yağıyor
ben bunun için yağmuru seviyorum
yağmur bizim için yağıyor
çalılar için süleymanın tabancası için
kalkıp gidin kırmızı kiremitler üzerine
bizim tahta evin üzerine yağmur yağıyor
1953, Eylül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder