Sabri geldi az önce. Apartman kapısının
ziline bastığı için evin kapısını açık bırakıp masama oturdum. Arkamı
döndüğümde evin kapısı görünüyor. Sabri ayakkabısını çıkarırken gülmeye
başladı. Üzerimde sadece şort var, sakallıyım ve saçlarımı üç numaraya
vurdurduğum için halime gülüyor olabilir. Tebessüm ettim. Gazete siparişi
vermiştim ve gazeteyi yatağa fırlatıp her zamanki manyak coşkusu ve hızıyla
konuşmaya başladı.
“ Oğlum arkadaşlığımız bambaşka valla bak
kardeşimsin olum ne bu halin bu evde ne yapıyosun manyak mısın çık lan dışarı
arada olum Kur’an okuyom geceleri ve ağlıyom oğlum “Siz bilmezsiniz Allah bilir”
olum sizin gibi entellerin tek yaptığı elinde sigarayla kahve içip – o sırada
kahveden son yudumu almaktaydım – onun da dibini bırakıp – baktım, gerçekten de
dibinde küçük bir yudum bırakmışım!- böyle müzikler – Moby’in Everloving’i
çalıyordu – dinlemek oğlum gidin hayata karışın lan biraz – sandalyeyi balkon
kapısının yanına çekip oturdu- oğlum bi sigara yakcam yayınlandı mı şiirin ver
at dergiyi ayağa kalkma – dergiyi attım yatağa, aldı- olum demiştim güzel
olduğunu de mi – başımla onayladım, ilk dizeyi okudu “ evli olduğunu
düşünüyorum” olum üniversitede şiir yazıyodum İsmet Emre’ye götürdüm hiçbir şey
demedi ama yüzünü öyle bir buruşturdu ki artık yazmamam gerektiğini anladım
olum ne bu evdeki kasvet hadi çıkalım bir yerlerde oturalım ee ne yaptınız oğlum sen var ya ne var lan bi kız gelse evi
toparlasa bulaşığını yıkasa – bulaşıkları yıkadım- iyi bok yedin ütünü yapsa
bana kapıyı açıp hoş geldiniz Sabri bey buyurun çay mı kahve mi dese ne olur
lan oğlum hiç bi şey bilmiyosunuz olum “Edebiyat Dersleri” ni ver okuycam olum
müthiş şeyler var “ şüphesiz ki Allah hesabı hemen görendir” oğlum ağladım
okurken – dergiyi gülerek yatağa fırlattı, ben de bi kahkaha attım- gastenin
parasını ver lan olum kızlar ne kadar açılmış lan memeler falan meydanda oğlum
babanı aramıyomuşsun haberini aldım çok uzak ve silik bir akrabandan haber
aldım babanı ara kuzen nerde lan napıyo kuzen anneni babanı ihmal etme oğlum
akıllı olun lan yeter oğlum ben yapcak bi şey bulamasam kafayı yerim senin
vakit geçirdiğin şeylerle ben vakit geçiremem olum ne lan bu perdeler hayat
kadınlarının evlerindeki perdeler gibi diğeri Sezai Karakoç perdesi ama ne bu
evde dergah dergilerinin 1999- 2001 bütün sayıları var üst üste ama olum ben
alıyodum Sivas’taki bütün dergileri olum
tuhaf şeyler var oğlum git lan memlekete ne yapcan burada oğlum gidiyom ben.”
Dedi ve “Edebiyat Dersleri”ni aldı, elini
kaldırıp salonun ortasından geçerek kapıya yöneldi “ oğlum kalkma” dedi, kapıyı
açtı çıktı gitti.
Onun durmaksızın anlatışı ve benim hiçbir
şey demeden dinleyişim… Camdan gidişini seyrettim. “ oğlum çok yalnızım lan”
dedim. Elini kaldırıp gülerek “ ananı babanı ara, benim çok selamımı söyle
onlara” dedi ve uzaklaştı.
Yazarını
ziyarete gelmiş bir hayal kahramanı gibiydi. En çok da, Dostoyevski’nin,
intihara oldukça yakın yaşayan hastalıklı tiplerini andırıyordu.
Gülümsedim.
6.7.2009
Bir solukta okunan, keyifli bir yazı olmuş. Severek takip ediyorum bu bloğu. Paylaşımlara uzun aralar vermeyin rica ederim.
YanıtlaSileyvallah
YanıtlaSil