Hakikaten kendi üslubu olan tek bir yazar var dünyada diye düşündüm, pek çok yazar var ve kuşkusuz her yazar kendine hastır ama THOMAS BERNHARD benzersiz üslubuyla hepsinden farklı diye düşündüm ve hemen hemen her yazar bir başkası "gibi" yazarken onun sadece kendisi gibi yazdığını düşündüm, donmuş bir su halinde atmosferi yararak ilerleyen, evleri, erkekleri ve kadınları, binaları hatta zamanı yararak ilerleyen bir kitap olduğunu düşündüm THOMAS BERNHARD 'ın, elimde Göethe Öleyazıyor kitabıyla ve kitabın taştan harflerine bakarken, kitabın çizdiği helezonların içinde mutlu bir yorgunlukla kaybolurken bunları düşündüm.
Odun KESMEK
Bitik ADAM
Eski USTALAR
Witgenştaynın YEĞENİ
Beton
Yürümek - EVET
Göethe ÖLEYAZIYOR
Bütün intiharların kazandırdığı bir ciddiyetle okura saldıran ve intihar edemeyişine adeta hayıflanan bir yazar olarak onu, soğuk, katı ve gri bir dünyanın içinde kansere kavuşmuş bir yüz olarak düşündüm. Tam burada almanca bir sesle bağırmak da istedim.
Düzelti
Amras - WATTEN
Don
Ses TAKLİTÇİSİ
Yok ETME
Kahramanlar ALANI
Neden. BİR DEĞİNİ
Mahzen. BİR VAZGEÇİŞ
Soluk. BİR KARAR
Soğukluk. BİR DIŞLANMA
Bir ÇOCUK
Tiyatrocu
Ödüllerim
Dünyanın en iyi yazarı o olabilir mi?
Aksi ispatlanamadığı müddetçe: EVET.
31 Ekim 2013 Perşembe
24 Ekim 2013 Perşembe
KAV
Bütün
yazdıklarım sonsuzluğu içerir
Ölümün
tırnak içine aldığı sonsuzluğu mu?
Burada
uzun bir kış gecesini yitirmemeye çalışıyoruz
Leonard
Cohen’le açılıyoruz beyazın merhametine
Yalnızlık
kokularına onulmaz aşk odalarına
Kendimi
kapattığım bir yazıdan yalımlar yükselsin istiyoruz
Bütün
yazdıklarım şimdi yanı başımda
Başka
bir dile yüklüyoruz onları
Hiç
unutmam diye başlayan sözlerim yok
Olsaydı
kabaran kalp ağrılarına eklerdim onları da
Yaşamak
cehennem gibiydi dediğimi hatırlamam
Perdelere
sığınan akşamları hayali bozkır resimlerini
Çatlayan
karanlığını içimin
Yaşamadım
Coğrafyası
kayıp bir gövdeydi de aşk
Ben
ondan yalnız kaldım
Sonsuzluğu
ağzımdan köpürerek taşıran var olma telaşı bu
Yazgıyı
doğrulamaya doğru ölen ruhun dili
Dünya
durmadan küçülüyor
Dünya
durmadan küçülüyor
Keman
sesleri dışında durmadan küçülüyor dünya
Sustuğum
yerde daha da yalnızım
Sonraki hayatın için bir taslak hayal ettim, eşyalarla doldurdum odanı
Sonraki hayatın için bir taslak hayal ettim, eşyalarla doldurdum odanı
kalbini
kendine bütünledim
Hiçbir
hayatım yok diyorum ona
Hiç
olmadı
Kendimin
sıfır noktasıyım ben
23 Ekim 2013 Çarşamba
22 Ekim 2013 Salı
bütün bir hayat
Gündoğumuna bir saat kala saçlarına düşen mavi gibidir
mahmurluğun güneşleri;
bir kuşun mezarının üstünde, otların hızıyla
biterler.
Onları da baştan çıkarır, zevkin teknelerinde
oynadığımız rüya oyunları.
Zamanın tebeşirden kayalıklarında onları
da hançerler bekler.
Daha mavidir derin uykunun güneşleri: Bir
zamanlar saçının bukleleri gibi.
Bir gece rüzgârı olup, kız kardeşinin parayla
açılan kucağına sığınmıştım;
Üzerimizdeki ağaçtan sarkıyordu saçların,
ama sen yoktun.
Biz dünyaydık sanki, sense büyük kapının
önünde bir çalılık.
Beyazdır ölümün güneşleri, çocuklarımızın
saçları gibi:
O, yükselen sularla gelmişti, sen kumlukta
bir çadır kurduğunda.
Sönmüş gözleriyle, başımızın üzerinde
mutluluğun hançerini kaldırmıştı.
paul celan
federico garcia lorca için üç şiir
sessiz akan sulara gazel
Ah işte herşey orda...
Ben severim omuzlarımı bir gün
Sırmaları, apoletleri olmasa da.
Ben severim omuzlarımı bir gün
Göçen bir maden direğinin altında
Su akar kendir tarlalarından
Ah her şeyim...
Ben severim omuzlarımı bir gün
Savaşda bir başka omuzun yanı başında
Yatakda bir ince omuzun yanı başında
Yol uzun, hava sıcak
Kırbaçlarım atımı varırım Kurtuba ya...
İndiğini görürsem bir gün sığıcıkların
ve sürüler halinde,ovaya
İnsanların dünyayı bölüştüklerini hatırlarım
Bir gün daha...
Sevişirim ölürüm, savaşırım ölürüm
Doldurum çantama kara ekmek ve peynir
Varırım Kurtuba ya...
"saat beşte akşamleyin" Ah ellerim ve kalbim Her şey orada kaldı. Keçeler keçeler ve portakallar Kireç döktüler yere. Kara gözlüm, kalbim, Halkımın fakir akşamlarıdır, biliyorum Kanlı bir mendil diye bağlanan gözlerime Kireç döktüler yere, Bir duvarın dibinde Bir deppoy un önünde Kiraz ağaçlarına ve sığırcıklara karşı ....... Bir halkın gösterişsiz, sessiz cömertliğinde Ölüm nasıl söylenirse öyle İspanyol dilinde ve her dilde... obras completas Artık kat iyen biliyoruz; Halk adına dökülen kan Sapı güldalı güzelliğinde bir bıçaktır. Dişlerin arasında... İspanya da ve her yerde...
turgut uyar
21 Ekim 2013 Pazartesi
20 Ekim 2013 Pazar
gölgedeki kadının şarkısı
Sessiz biri gelir de başını vurur lalelerin:
Kim kazanır?
Kim kaybeder?
Kim koşar pencereye?
Kim o kadının adını en önce söyler?
Adam saçlarımı bürünendir.
Adam bürünür saçlarımı başının üstünde ölüler gibi.
Adam bürünür saçlarımı göklerin bürüdüğünce o yıl aşk içreyken ben.
Adam bürünür saçlarımı kendini beğenmişlikle.
Birisi ki kazanır.
Kaybetmez.
Koşmaz pencereye.
Söylemez o kadının adını.
Adam gözlerimi edinendir.
Edinendir gözlerimi kapandığı an kapılar.
Bürünür gözlerimi parmaklarında halkalar gibi.
Bürünür gözlerimi safirden ve şehvetten parçalar gibi:
güzden beri erkek kardeşim oldu adam;
sayıyor günleri geceleri.
Birisi ki kazanır.
Kaybetmez.
Koşmaz pencereye.
En sonuncudur söyleyecek o kadının adını.
Odur sahip olan söyledeğime.
Taşır onu kollarının altında bir bohça gibi.
Taşır onu hani saatler taşır ya en kötü saati.
Taşır onu eşikten eşiğe, fırlatıp atmaz asla onu.
Birisi ki kazanmaz.
Kaybeder o.
Koşar pencereye doğru.
Odur en önce söyleyecek o kadının adını.
Başları vurulmuş laleleriyle.
Paul Celan
şair işçidir
Bağırırlar şaire: "Bir de torna tezgâhı başında göreydik seni. Şiir de ne? Boş iş. Çalışmak, harcınız değil demek ki..." Doğrusu bizler için de en yüce değerdir çalışmak. Ve kendimi bir fabrika saymaktayım ben de. Ve eğer bacam yoksa İşim daha zor demektir bu. Bilirim hoşlanmazsınız boş lâftan kütük yontarsınız kan ter içinde, Fakat bizim işimiz farklı mı sanırsınız bundan: Kütükten kafaları yontarız biz de. Ve hiç kuşkusuz saygıdeğer bir iştir balık avlamak çekip çıkarmak ağı. Ve doyum olmaz tadına balıkla doluysa hele. Fakat daha da saygıdeğerdir şairin işi balık değil, canlı insan yakalamadayız çünkü. Ve doğrusu işlerin en zorlusu yanıp kavrularak demir ocağının ağzında su vermektir kızgın demire. Fakat kim aylak olduğumuzu söyleyerek sitem edebilir bize; Beyinleri perdahlıyorsak eğer dilimizin eğesiyle... Kim daha üstün, şair mi? yoksa insanlara Pratik yarar sağlayan teknisyen mi? İkisi de. Yürek de bir motordur çünkü ve ruh, onun çalıştırıcısı. Eşitiz bizler şairler ve teknisyenler. Vücut ve ruh emekçileriyiz aynı kavganın içinde Ve ancak ortak emeğimizle bezeriz evreni marşlarımızı gümbürdeterek Haydi! laf fırtınalarından ayıralım kendimizi bir dalgakıranla. İş başına! Canlı ve yepyeni bir çalışmadır bu. Ve ağzıkalabalık söylevci takımı değirmene yollansın dosdoğru! Unculuğa! Değirmen taşı döndürmeye laf suyuyla!MAYAKOVSKİ
12 Ekim 2013 Cumartesi
bir şey kalır
toprağı ve suyu seyredişini öveceğim
son cemrelerin dansa kaldırdığı
ablaların için uzaktan sevinişini
bir portakal trenini alkışlar bir çocuk
bunu hatırlar şimdi görenler seni
bunu hatırlar görenler şimdi seni
bende hatırlarım ama usul usul
tok atlar otlakta gibi, akşama daha çok var gibi
sonra unuturum bunu, başka şeyleri unuturum
anılar gömülüdür zaten ben bir daha gömerim
çocuk olmuşum, hasta olmuşum, deniz olmuşum
yalnız bir sincabım belki
gömdüğü cevizlerine küsen
biz ayrılalım: sen kuzeye git
atımı seninle paylaşırım eğer istersen
meyve al yanına biraz su ve kibrit
bir şarkı için beklettiğimiz kanı,
yıkadığımız sesi ama unutma.
Ahmet Murat
son cemrelerin dansa kaldırdığı
ablaların için uzaktan sevinişini
bir portakal trenini alkışlar bir çocuk
bunu hatırlar şimdi görenler seni
bunu hatırlar görenler şimdi seni
bende hatırlarım ama usul usul
tok atlar otlakta gibi, akşama daha çok var gibi
sonra unuturum bunu, başka şeyleri unuturum
anılar gömülüdür zaten ben bir daha gömerim
çocuk olmuşum, hasta olmuşum, deniz olmuşum
yalnız bir sincabım belki
gömdüğü cevizlerine küsen
biz ayrılalım: sen kuzeye git
atımı seninle paylaşırım eğer istersen
meyve al yanına biraz su ve kibrit
bir şarkı için beklettiğimiz kanı,
yıkadığımız sesi ama unutma.
Ahmet Murat
10 Ekim 2013 Perşembe
6 Ekim 2013 Pazar
d. 810
Kıyıdaki sabahçı kahvesine oturmuş
genç kız, kulaklığından "Genç kız ve
Ölüm"ü dinliyor, peşpeşe dizdiği yanık
notaları Schubert'in yayılıyor ince narin
gövdesinin içinde. Öbür köşede bir masaya
oturmuş Ölüm: Öyle sessiz duruyor ki bir tek
sessizliği görünüyor.
enis batur
genç kız, kulaklığından "Genç kız ve
Ölüm"ü dinliyor, peşpeşe dizdiği yanık
notaları Schubert'in yayılıyor ince narin
gövdesinin içinde. Öbür köşede bir masaya
oturmuş Ölüm: Öyle sessiz duruyor ki bir tek
sessizliği görünüyor.
enis batur
beş gül
Sizin için tuttum beş gül getirdim Sevgili,
durup dururken beş kırmızı gül getirdim, kan.
Beş beyaz gül süt, beş sarı gül altın yaprak,
tuttum beş pembe gül getirdim Sevgili, tan.
Başka bir el koparmış onları, benim elim
bunca korkak: Bir dikmeyi bilirim, bir de
dokunmayı: Tepeden tırnağa teniniz yangın
beldem, sizin için beş siyah gül parmaklarım.
kömür. Toprak, temas, sahi bir de ak kağıt,
seçtiğim kelimelerin arasında nedense mağrur,
ilerlerim karda bıraktığım izler birer ağıt,
ayırdım dikenleri: Sizin için bu beş arı gül.
enis batur
Beş beyaz gül süt, beş sarı gül altın yaprak,
tuttum beş pembe gül getirdim Sevgili, tan.
Başka bir el koparmış onları, benim elim
bunca korkak: Bir dikmeyi bilirim, bir de
dokunmayı: Tepeden tırnağa teniniz yangın
beldem, sizin için beş siyah gül parmaklarım.
kömür. Toprak, temas, sahi bir de ak kağıt,
seçtiğim kelimelerin arasında nedense mağrur,
ilerlerim karda bıraktığım izler birer ağıt,
ayırdım dikenleri: Sizin için bu beş arı gül.
enis batur
5 Ekim 2013 Cumartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)