1- Keyfinin kralı olmak, koca hayvanların ayrıcalığıdır.
2- Günümüz insanı konusunda bir tümce söylemek yetecektir onlara: Zina ediyordu ve gazete okuyordu.
3- Temiz bir yaşama hazır mısınız? Herkes gibi? (…) Kimi kim temizleyecek!
4- Birinin kendini suya attığını varsayın. İki şeyden biri, ya onu kurtarmak için arkasından suya atlayacaksınız ve soğuk mevsimde sağlığınızı tehlikeye atacaksınız ya da bırakacaksınız gitsin, o zaman da suya dalmaktan kaçınmanız bazen tuhaf kırıklıklar bırakacak sizde. İyi geceler!
5- Tanrılar çıplak bedenlerin üzerine iner ve adalar, rüzgâr altında kabarmış palmiyeden bir saçla taçlanmış olarak çılgınlar gibi sapıtırlar. Deneyin.
6- Doğruluk duygusu, haklı olmanın verdiği doyum, kendini değerlendirmenin sevinci, bayım, bizi ayakta tutan ya da ilerleten güçlü zembereklerdir. Tersine, insanları bundan yoksun ederseniz, onları ağzı köpüren köpeklere çevirirsiniz.
7- Dahası, gazetenin ilk sayfasını kaplamak küstahlığını gösteren ve başarıları beni iğrendiren mağara bilginlerine ayrı bir kin duyuyordum. Kayalık bir dar geçitte (bu bilinçsizlerin dediği gibi bu sifonda) başları sıkışıp kalmak pahasına yerin sekiz yüz metre altına ulaşmaya çalışmak, sapık ya da beyni sarsılmış kişilerin marifeti gibi görünüyordu bana. Bunun altında suç vardı.
8- Kısacası, üstte yaşamak, kalabalığın insanı görmesi ve selamlamasının tek biçimi olarak kalıyor yine.
9- Gerçekten de cennet bu değil miydi, aziz bayım: Doğrudan kavrayarak yaşamak?
10- Duygularımızı yalnız ölümün uyandırdığına dikkat ettiniz mi?
11- Ama biliyor musunuz niçin ölülere karşı hep daha dürüst ve daha cömertizdir? Nedeni basit! Onlara karşı bir yükümlülüğümüz yoktur.
12- Dostlarımızda sevdiğimiz, taze ölüdür, acılı ölü, heyecanımız, eninde sonunda kendimiz!
13- İnsanlar böyledir, aziz bayım, iki yüzü vardır onun: Kendini sevmeden sevemez.
14- Eğer pezevenkler ve hırsızlar her zaman her yerde mahkûm olsalardı, masum insanlar tümüyle ve hep masum sanacaklardı kendilerini, aziz bayım.
15- Bana öyle geliyor ki, hiç öğrenmemiş olduğum, ama yine de çok iyi bildiğim bir şeyi, yani yaşamayı unutuyorum.
16- Nasıl anlatayım? Dünya kayıyordu. Evet, her şey kayıp geçiyordu üzerimden.
17- Gerçek şu ki, her zeki insan, iyi bilirsiniz bunu, bir gangster olmayı ve salt şiddet yoluyla toplum üzerinde egemenlik kurmayı düşler. Bu iş, bir takım uzmanlık konularını işleyen romanların düşündürebileceği kadar kolay olmadığı için, genellikle, politikaya bel bağlanır ve en acımaz partiye koşulur. Herkese egemen olmak bu yolla mümkün oluyorsa, ruhunu küçültmenin ne önemi var, değil mi? Ben de kendimde zulmetme yönünde tatlı düşler buluyordum.
18- Belli bir yaştan sonra her insan, kendi yüzünden sorumludur.
19- Tabii, gerçek aşk pek az rastlanan bir şeydir, aşağı yukarı yüzyılda iki ya da üç kez görülür. Bunların dışında boş gurur ya da can sıkıntısı vardır.
20- Kimileri, “Sev beni!” diye bağırır, ötekiler, “Sevme beni!” diye. Ama en kötü ve en mutsuzu olan bir bölümü de, “Sevme beni, yine de bana sadık kal!” diye. Ne var ki, doğruyu hiçbir zaman kesin olarak anlayamayız, her varlıkla buna yeniden başlamak gerekir. Yeniden başlaya başlaya alışkanlıklar edinilir. Kısa zaman sonra söylem düşünmeden gelir size, arkasından da refleks gelir: Bir gün gerçekten arzu etmeden alma durumunda bulunursunuz. İnanın bana, hiç değilse bazı insanlar için arzu edilmeyeni almamak hiç değilse dünyanın en zor işidir.
21- Ama yeryüzü karanlıktır, aziz dostum, tahta kalın, kefen ışık geçirmez.
22- İnsanlar gösterdiğiniz nedenlere, içtenliğinize ve acılarınızın ağırlığına ancak siz öldüğünüzde inanırlar. Hayatta olduğunuz sürece durumunuz kuşkuludur, ancak onların kuşkuculuğunu hak edersiniz.
23- Kuşkulu olmaktan çıkmak için, düpedüz var olmaktan çıkmak gerekir.
24- İnsanlar bulgulama bakımından ne kadar yoksul. Bir nedenden ötürü intihar edilir sanırlar hep. Ama iki nedenden ötürü de bal gibi intihar edilebilir.
25- Başarı havası, belli biçimde taşındığı zaman, bir eşeği kudurtur.
26- Mutluluğumuz ve başarılarımız, ancak bunları cömertçe paylaşmaya razı olduğumuz takdirde affedilir. Ama mutlu olmak için başkalarıyla fazla ilgilenmemek gerekir. Bunun üzerine, çıkış kapıları kapanır. Ya mutlu ve yargılanır ya da bağışlanır ve sefil olacaksın.
27- Zenginlik insanı hemen verilecek yargıdan bağışık tutar, sizi metrodaki kalabalıktan ayırıp nikel kaplanmış bir arabaya kapatır, korunaklı geniş park yerlerinde, yataklı vagonlarda, lüks kamaralarda tecrit eder. Zenginlik, aziz dostum, henüz aklanma değildir, ama her zaman hoş karşılanması gereken ertelemedir.
28- Biz kendimizden iyi olanlara nadir olarak bel bağlarız. Daha çok onların toplumundan kaçarız. Tersine, çoğu zaman kendimize benzeyen ve zayıf yanımızı paylaşan kimselere açarız içimizi. Demek ki kendimizi düzeltmeyi ya da iyileştirmeyi istemeyiz: Önce kusurlu diye hüküm giymemiz gerekir. Yalnızca acınmayı ve yolumuzda cesaretlendirmeyi dileriz. Kısacası, biz hem suçlu olmaktan çıkmayı, hem de kendimizi arıtmak için çaba göstermemeyi isteriz. Yeterli hayâsızlıkta yoktur, yeterli erdem de yoktur. Ne kötülük, ne iyilik enerjisine sahibizdir. Dante’ yi bilir misiniz? Sahi mi? Hay Allah! Şu halde Dante’nin Tanrı ile Şeytan arasındaki kavgada yansız melekler de kabul ettiğini bilirsiniz. Ve onları, bir çeşit cehennem girişi olan, vaftizsiz ölen çocukların konulduğu dehlizlere yerleştirdiğini de. Biz o dehlizdeyiz, aziz dostum.
29- Yalnızlığım iyice kanıtlandığına göre, kendimi erkekçe bir hüznün güzelliğine bırakabilirim.
30- Para için ölen ve bir “mevki” yitirdiği için umutsuzlanan ya da ailelerinin mutluluğu için büyük tavırlarla kendilerini feda eden u tuhaf yaratıklara şaşkın ve biraz kuşkulu bir gözle bakıyorum hep. Sigaradan vazgeçmeyi kafasına koyup irade gücüyle bunu başaran o dostu daha iyi anlıyorum.
31- İnsan tüm yalanlarını itiraf etmeden ölemezdi. Tanrı’ya ya da temsilcilerinden birine değil, bunun üzerindeydim ben anlayacağınız gibi. Hayır, yalanı insanlara, bir dosta ya da örneğin sevilen bir kadına itiraf etmek söz konusuydu. Aksi halde, bir yaşamda saklı kalmış bir tek yalan oldu mu, ölüm bunu kesinleştirirdi. Hiç kimse bu konuda hiçbir zaman doğruyu bilemezdi, çünkü doğruyu bilen tek kişi, sırrının üzerine yatan ölünün kendisiydi.
32- Yalnızca kadınlara sığındım. Bilirsiniz, onlar hiçbir güçsüzlüğü gerçekten mahkum etmezler: Daha çok bizim güçlerimizi aşağılamaya ya da silahsızlandırmaya çalışırlar. İşte bu yüzden kadın, savaşçının değil, suçlunun ödülüdür. Onun limanıdır o, barınağıdır; erkek genellikle kadının yatağında tutuklanır. Bize yeryüzü cennetinden kalan tek şey değil midir kadın?
33- Sevmek ve sevilmek ihtiyacında olduğumdan, aşık olduğumu sandım. Başka deyimle, aptallık ettim.
34- Bu kadın yürek basınını o denli iyi okumuştu ki, sınıfsız toplumun kurulacağını bildiren bir aydın güven ve inancıyla söz ediyordu aşktan. Bu inanç, bilmez değilsiniz, sürükleyicidir. Ben aşktan da söz etmeye çalıştım ve sonunda kendimi inandırdım.
35- Bir papağanı sevdikten sonra bir yılanla yatmak zorunda kaldım. Böylece, kitapların vaat ettiği, benimse hayatta hiç karşılaşmadığım aşkı başka yerde aradım.
36- Ama gerçek, aziz dostum, can sıkıcıdır.
37- İnsan ölümsüzlük oyunu oynar, birkaç hafta sonra ise, yarına kadar gövdesini sürükleyip sürükleyemeyeceğini bilemez.
38- Her aşırılık diriliği, dolayısıyla acıyı azaltır.
39- Evet, aziz dost, burjuva evliliği ülkemize terlik giydirdi, yakında da ölümün kapılarına getirecek onu.
40- Veremli ciğerler kuruyarak iyileşir ve mutlu sahiplerini yavaş yavaş havasız bırakır. İşte ben de böyle, iyileşerek sakin sakin ölüyordum.
41- Her insan başkalarının suçuna tanıklık eder, inancım ve umudum bu benim.
42- Bir yasayı benimseyen kimse, kendisini inandığı bir düzene yeniden yerleştiren yargıdan korkmaz. Ama insan acılarının en büyüğü yasasız yargılanmaktır. Biz yine de bu acı içindeyiz.
43- Ah! Dostum, büyük kentlerde avare dolaşan yalnız kişi nedir, bilir misin?
44- Mülkiyet, baylar, bir cinayettir!
45- Hepimiz suçlu olduğumuz zaman, demokrasi olacaktır.
46- Ölüm yalnız başına olur, kölelik ise ortaklaşadır.
47- Ben, efendilerin ve onların sopalarının gelmesini beklerken, Kopernik gibi, başarıya ulaşmak için akıl yürütmeyi tersine çevirmemiz gerektiğini keşfettim. Başkalarını mahkum edipte hemen arkasından kendini yargılamamak mümkün olmadığına göre, başkalarını yargılamak hakkına sahip olmak için insanın kendisine yüklenmesi gerekir: Her yargıç sonunda kefaret çektiğine göre, ters yönde yol almak ve sonunda yargıç olabilmek için kefaretçi olmak gerekir.
48- Zekiler için zaman gerekir. Yöntemi sonuna kadar açıklamak yeter onlara. Unutmazlar, düşünürler onlar. Er geç, yarı oyun olsun diye, yarı şaşkınlıkla masaya otururlar.
49- Çünkü düşüş şafakta oluyor.
50- Artık çok geç, her zaman hep geç olacak. Çok şükür ki öyle!
Düşüş, Albert Camus
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder