28 Kasım 2011 Pazartesi

belki bir dağ


ellerin senin, yaz kasabaları, kızıldenizler
alıştırdın onları olağan işlere
eğilip bir ağacı kaldırıyorsun durmadan
karaincir, harnup, akasya ya da mersin
kuşlar buluyorsun bir bahçe için
epey mavi çiçekler suluyorsun balkonlarda
epey mavi bir sedirde uyuyorsun öğlenleri
tuhaf bir Eskimo lehçesidir çünkü sıkıntı

"y"ler alıyorsun masmavi bir sahaftan
taşbaskısı, beyaz, laleler gibi açılmış rüzgarda
( o sahaf ki sergenler yapıyor rom şişelerinden
mektup açacakları, gaz lambaları, parşömenler
şamdanlar, mataralar,adak mumları, ikonlar rüzgar gülleri)
belki diyorsun yalnızlık bir çandır
çalar istemesek de kuşluk vaktini
içinden atlar, güneşler geçen bir evde

uzun bir sokağa bakıyordur uzun bir pencereden
bir kadının güneşsiz yüzü
çarşılara iniyordur arastasız, çok bilinmedik
bir at hırsızının kemerinde sakladığı esrar kadar yalnız
Çaldıran savaşlarında yitirmiş oğullarını

saat 13leri vuruyordur şimdi İsfahan'da
kasaplar saatlerine bakıyorlardır
durup durup bakıyorlardır kadranlara, akrep ölülerine
( saldırmalara, vitrin sineklerine, masatlara, jaluzilere
buz kalıplarına, akşam gazetelerine, etiketlere, kan oluklarına)
kağıtlar kesiyordur mücellit çırakları güney hanlarında
kapıları hep doğuya bakan ve hep mühürlü
bir rüyayı bölmekten geliyorlardır o çıraklar
belki bir dağ iniyordur ovasına,
düzeltmek için yer altı sularını

Ellerin görmüş geçirmiş ne varsa bizden öte
görmüş bunları, yaşanmış yaşanmamış
kötücül bir yarasa yeryuvar ondan değildir artık
onlar ellerinsiz alıngan, tasalı, hırçın
taşralı kuyumcuların bıçaklardan keskin gözleri
saf elmas gibi yontulmuş uykular,
işte getirdim her şeyi seninle sonsuz
ovalar,dağ köyleri, hanlar, çarşılar, yeraltı suları
ilk karla çok üşümüş bir sokak adı

kitaplar buluyorsun titiz, tenha, incinmiş
(ki ellerin önsözü kitapların, gömü haritalarının, enfiye kutularının
güherçile kaplarının, pürenlerin, kozalakların, kayısı çekirdeklerinin,
saat ayarlarının)
bir taşa oturuyorsun, Efesli bir taşa
şiirler okuyorsun ikindileri,
uzatarak en taze boynunu kitaplara
bir bulut ağıyor, bir hamal yıkıyor yüzündeki yükü
çiçekdürbünleri gibi dönüyor yukarda gök.

mustafa köz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder