26 Kasım 2019 Salı

CANIMIZ





Canımız, kıymetlimiz, hatıraların, çocuklukların, sobalı evlerin, ana ocağının, bir odada bir arada olmanın 40 yıllık yoldaşı!

Büyük kelimeler,büyük aşklar, büyük davalar, büyük hüzünler, kavgalar,hayal kırıklıkları, sevinçler, kederler için kurduğum cümleleri senden neden esirgeyeyim?! Ki ben sana şiir de yazdım iyi ki!

Zamanla hayat dediğimiz sadeleşme çabalarının bir yerinde sen de yok muydun ey anamızın babamızın elması! Sensin, kırmızı değil, ekşi değil, amasya elması falan da değil, yoksulların ve orta sınıfın ey güzel elması!

Ve yine zamanla bizi uçuran her şey bizi aslında senden ve senin çağırdığın saadetten uzaklaştırdı. Bütün savaşlarını kaybetmiş yaralı bir kumandan gibi sana baktım ve neredeyse gözyaşlarıyla sana minnettarlığımı ifade etmek istedim. Netice itibariyle hart hurt elma yiyen canlılar olarak ne çok uçtuk, ne büyük laflar ettik, ne pozlar kestik! Ama sen her zamanki tevazunla elimizin yakınında durup bize vatan kelimesinin içinden, zamanların içinden baktın.

Yine oradasın, yine müşfik, sevecen ve cömertsin. Her şey geçip gitse de sen kalacaksın ve bize nasıl merhametle baktıysan bizden sonrakilere de kıyamete kadar kıymet dolu bakışlarla bakmayı sürdüreceksin!

Yaşa!

22 Kasım 2019 Cuma

sevgili hayalet


Dev kanatlarıyla çarparak taraçamıza
Günün birinde yıkıldı
Evin ve şehrin üstünde dolaşan
Hamiyetli gölgesi babamın
Avlunun ortasında
Düşerken ayrılıp -kocaman,
Dikenli iki kabuğa
Çiçek tarhlarının üstüne fırlattı
Küçük ve huzursuz ruhunu çocukluğumun
Kokular sürünürdü çünkü babam
Yaralarını çiçeklerle örtmek için
Bileyci çarkıyla sahneye çıkıp
Ve kör pıçaklarıyla
Yanıp giden bir dekorda bırakmış
Yürünecek yolları oğullarına
Ve atını balinanın karnında
Şimdi yüz sargılarından tanıyoruz hayaletini
Kanayan avuç içlerinden
Kırık sesinden
Konuşurken gıcırdayan iradesinden
Solungaçlarından zıpkınlarından ve iplerinden
Sırtındaki güzelim kum fıskiyesinden
(1985)
Cahit Koytak

20 Kasım 2019 Çarşamba

ruh


Ya bin yıl, ya bin asır sonra o gün gelecek.
Koklarken küllerimi mezarımda bir böcek
O kadar yanacak ki, bir yüksüklük toprağım,
Yerden bir damar gibi kopup fışkıracağım!
Ve birden bakacağım, her tarafım bitişmiş,
Başım, toprak altında bir mâden gibi pişmiş.
Nefesten daha ince bir ipek kumaş derim;
Fosfordan daha parlak, ince uzun ellerim.
Dalacağım kendimin hayran seyrine,
Diyeceğim: Bu dönen şeyler eski yerine,
Benim diye baktığım şeyler miydi bir zaman?
Külümün rüyası mı yoksa gördüğüm?.. Aman!
Başımda açılacak fânilerin seması
Ve onların taprağa gerçek diye teması,
Bir tatlı vehim gibi içimi bayıltacak;
Toprağın, koşacağım, üzerine yalnayak;
Şehrin, dolaşacağım kuş gibi etrafında;
Bir beyaz hayaletim upuzun çarşafında,
Gezeceğim, doğduğum evin odalarını,
Geceleyin, koskoca şehrin lâmbalarını,
Bir keskin üfleyişim söndürmeye yetecek;
Korku, şehrin çelikten sesini tüketecek.
Herşey susacak o ân, çalınacak kapılar;
Kiremitleri yaprak yaprak alan bir rüzgâr,
Ağzımdan haykıracak, uzun, gizli, çapraşık...
Erişilmez fikir ki, düğüm düğüm dolaşık...
Sarıldıkça boşanan yumak, çözülen demet;
Başı görünmez hayâl, sonu gelmez nedamet...
(1931)
Necip Fazıl Kısakürek

4 Kasım 2019 Pazartesi

ÖRÜMCEĞİN KALBİNDEN GEÇENLER


.................
SİS VARDI SABAHIN İLK AYETLERİNİN İÇİNDE AMA YİNE DE OKUNUYORDU. BOYNUM… O SOKAK…


Kabanım. düzyazının rabbi. muhatap. sis vardı yaprakların üstünde gizemli dudaksız öpüşleriyle. amorphis grubunun iki, placebo’nun iki şarkısıyla pencereden sokağa fırlayan kamçılar. bugün ölmeyeceğim. boynum…o sokak.

..............