23 Aralık 2013 Pazartesi

"batı bahçesinin çimenleri üstünde; incitiyorlar beni. yaşlanıyorum." ezra pound


ırmak-boyu tacirinin karısı: bir mektup

Saçlarım daha alnımın üstünde dümdüz kesiliyken
Ön kapının orda oynardım, çiçek koparırdım.
Sen atçılık oynayarak bambu değneklerinde gelirdin,
Çevremde gezinirdin, mavi eriklerle oynayarak.
Böylece yaşar giderdik Chokan köyünde:
İki küçük insan, tasasız, kuşkusuz.

On dördümde, Efendim, evlendim seninle.
Hiç gülmedim, utangaçtım çünkü.
Başımı öne eğip duvara baktım.
Bin kere çağırıldım da hiç ardıma bakmadım.

On beşimde, somurtmayı bıraktım artık,
Toprağım seninkiyle karışsın istedim
Her zaman seninkiyle, her zaman.
Durmadan üzülecek ne vardı?

On altımda, benden ayrıldın.
Uzak Ku-to-yen’e, ırmağın oralara gittin,
Beş aydır uzaktasın.
Maymunlar üzgün sesler çıkarıyorlar yukarda.

Ayaklarını sürüdün giderken.
Kapının yanını şimdi yosun bürüdü, çeşit çeşit yosun
Öyle kök salmışlar ki temizlenmiyorlar!
Yapraklar, yel esince erken düşüyor bu güz,
Çifte kelebekler Ağustosla şimdiden sarardı.

Batı bahçesinin çimenleri üstünde;
İncitiyorlar beni. Yaşlanıyorum.
Kiang ırmağı kıyılarından geçip geliyorsan
N’olur bana önceden haber sal,
Çıkıp giderim seni karşılamaya
Cho-fu-Sa’ya kadar.

Ezra Pound


Çeviri: Ülkü Tamer

18 Aralık 2013 Çarşamba

elhan-ı şita

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gaib eyleyen bir kuş 

         Gibi kar
Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar…

Ey kulûbün sürûd-i şeydâsı,
Ey kebûterlerin neşideleri,
O baharın bu işte ferdâsı
Kapladı bir derin sükûta yeri
         Karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar!


Ey uçarken düşüp ölen kelebek
Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
         Gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar;


Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ’şın üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
Karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar!


Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
        Gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.


Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
Şimdi boş kaldı ser-te-ser yuvalar;
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân! -
Son kalan mâi tüyleri kovalar
       Karlar
Ki havada uçar uçar ağlar!

Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
Berk-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter…
Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!


Her şahsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! -
Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümid…
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek.

Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!

Göklerden emeller gibi rizan oluyor kar
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar


Bir bâd-ı hamûşun Per-i sâfında uyuklar
Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar,


Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân,
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân,


Karlar... bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun,
Karlar... bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun...


Dök kâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök,
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:


Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi!…

Cenap Şahabettin
( 1870 -1934 )

"Cennetten payımı koparacağım / Yakasına yapışıp kimin."


17 Aralık 2013 Salı

liman ve kadın


limanlarda hep, giden kadınlar olur
durmadan ve gürültüyle giderler
yorgun bakışlarında tıka basa yağmur
toz kalkar saçlarından gemilerle beraber

limanlarda hep, giden kadınlar olur
üzgün yanaklarında titreyen birer mühür
uykular darmadağın düşlerde unutulur
lacivert yalnızlıklara geri dönülür

limanlara hep, giden kadınlar olur
seslerinde yavaşça buzlanan bir nehir
her ayrılık kendisine bir liman bulur
kırık dökük adamlar usulca terk edilir!

can bahadır yüce

13 Aralık 2013 Cuma

yolların sonu


Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
İtler bile gülecek kimsesizliğimize.

Gidiyorum: Gönlümde acısı yanıkların...
Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda.
Dün benimle birlikte gülen tanıdıkların
Yalnız bir hâtırası kaldı artık yanımda.

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağına.
Hâlbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
Değişilir topu da bir sokak kaltağına.

İster düşün... Kendini ister hayâle kaptır...
Uzar, uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.
Bakarsın aldanmışsın, gördüğün bir seraptır
Sevimli bir hayâle açılırken kolların.

Ey doğunun alnımı serinleten rüzgârı!
Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
Arzularım bir oktur, aşar ulu dağları.
Düştüğü yer uzakta "DİLEK" adlı bir saray.

O sarayda bulunca tanrılaşan erleri
Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.
Hepsi sussa da "Kür Şad" uzatarak elini:
"Hoş geldin oğlum ATSIZ, kutlu olsun!" diyecek.


Atsız

12 Aralık 2013 Perşembe

destanlarda uyanmak

Gazi Alp erenler işe koyulun
Gayri söze vakit az verilmeli
Bedevî atlara rüzgarca soluk
Ve yıldırımlarca hız verilmeli

Şanlı kitap önderiniz kılındı
Îman, sancak gönderiniz kılındı
İklim-i Rum minderiniz kılındı
Ol mindere kavî diz verilmeli


Barak baba, Sarı Saltuk orada
Hacı Bektaş Veli, Tapduk orada
Bir mübarek vatan yaptık orada
Ki, bir can dilerse yüz verilmeli

Töre, nizam, yol ve yordam her kula
Usül, erkan, edep, erdem her kula
Yirmi dört saatte her dem, her kula 
Allah'ın buyruğu uz verilmeli

İnatla girmeyin soy sop faslına
Kurtsa kurt, itse it döner aslına
Rum ülkelerinde Oğuz nesline
Peygamber kavlince öz verilmeli

Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir
Temele taş bulmak gecikebilir
Devlete baş bulmak gecikebilir
Adalet gecikmez, tez verilmeli

İçinde olanlar bir nebze iman
Güğsünü mazluma eder süt liman
Halkı ayırmadan kafir, müslüman
Açsa aş, açıksa bez verilmeli

Bu kılıçlar iller fethi içindir
Bu kitaplar diller fethi içindir
Türküler gönüller fethi içindir
Cümle ozanlara saz verilmeli

Kartal yuvasıdır Söğüt'te burçlar
Devletin zırhıdır sınırda uçlar
Gazi Osman'lara zağlı kılıçlar
Yunus Emre'lere söz verilmeli

NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU

atsız tanrıdağında

Burada baş sağlığı, orada gözler aydın;
İki ayrı dünyada iki ayrı tören var.


Tanrı katından gelen bir yüce buyruk üzre,
Aramızdan ansızın çadırını deren var.


Orada ecdat ruha şadümanlık içinde
Burada tamu içre gönüllerde boran var.


Eksilmiş bir yanımız; çarpılmış gibiyiz hep
TANRI korusun, sanki Bozkurtluğa kıran var.


Yukardan gök mü bastı; altta yer mi çöktü ne?
Kimsede ağız, dil yok; gözleriyle soran var.


Buradan uğurlarken onu binlerce Bozkurt
Orada karşılayan binlerce Alp-Eren var.


O gün Tanrıdağı’nda tan ağardığı çağda,
Dediler Oğuz Han’ın otağına giren var.


Ve Tanrı-Kut Mete’nin huzurunda Atsız’ı
Kür Şad’la Kül Tigin’le diz vururken gören var.


Töredir; konan göçer, doğan gün batar elbet
Tanrı zeval vermesin devlet, din ve KUR’AN var.


Dayanılmaz olsa da Atsız’lığın acısı
Ulu Tanrı’ya şükür yine toy var, Turan var.


Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU