18 Aralık 2016 Pazar

KÜRT

                                             

                                                                             “ancak bir benzerim öldürebilir beni”
                                                       
                                                                                                                                               Mandelstam


Ben henüz ölmemiştim ellerimde salıncak
Dağların Kürtçesinde mosmordu intiharlar
Bir ova bir rüzgârı sorgulardı çırçıplak
Kadının doğurduğu erkeğin acıktığı tanrımın kem şehveti
Panzehir müsveddesi uzak köy düğünleri
Uzak kış uzak insan uzak ekmek uzak tan
Hem sana delirirken bulurdum esenlikti
Hem belimde kaynayan oğul suyum kör tüccar

Boşa yağan karların hatırasına kanıp
Ben orda çok buz tuttum çok çocuğun ağzında
Elleri pütürleşmiş mavi Kürt çocukları
Dünya bir soba kadar dünya yarım tebessüm
Dünya buradan çok uzak bir yılanın karnında
Kışa bakan koridor 11 metre yalnızlık
Ağaçlar uyanırken odama saldırırken
Dünya çay bardağında birkaç serseri şeker

Delirmek için yaşa yürümek için yaşa
Soluk soluğa kaçıp bir parsın hayalinden
Kendine şehirler kur yıkılsın diye yaşa
Zulmet unutmak kadar rehin alsın zamanı
Zulmet ki karşısında biçare ordularım
Yerden göğe hakikat çehresi paramparça
En güzel yalanların ebedi akisleri
Seni de feda etsin cehennem ahlakına
Seni de nankör toprak fışkırtsın arşa değin
Sen o yitik havari terk edilmiş mustarip
Kelimesiz bir yağmur sana doğru yanarken
Bağrında tırmık olmuş bu gitmek günlerinde
Ömrüne çizgi çeksin kalbine atılan taş
Gözümdeki seğirme silinsin deyip yaşa

Kürt sen beni ağlarsın birkaç parmak ötemde
Biz seninle bir dağı omuzlardık durmadan
Yakardı dilimizi yakardı eski güneş
Senin silahın vardı beni benimle vuran
Ben nerede vuruldum söyle neresi vatan
Doğulu bir gölgeye senle ben muhacirdik
Mis gibi ölüyorum seni uzak sevdikçe

Yumruğum sıkabilsem sana bağıracaktım
Kürt öyle yalnızım ki bıçak beni bulamaz
Belki hatırlar mısın biz Türkçe sevişmiştik
Dilimin tam altında senindi inleyen dil
Kablolar Amerika iletim raporları
Dudağa birazcık kin göğsünde bölünmez çay
Avuçların kanarken ezan sesleri gibi
Gökyüzümün üstünde oldu kurt bakışların

Kürt senden bir kız sevdim gözleri Ortadoğu
Kürt gözleri kocaman bir mezara taht kurmuş
İkimiz arasında sayrılı bir peygamber
Muazzamdı boşluktu bin uzay dinindendi
Sesinde sanki sesim görsen sarsılamazdın
Sen fırtınalı bahar sen kalpte sımsıcak kış
Sen o mayıs gününde çiçeğe bakan yağmur
Sen büyük kelimelerde yitirilen hatıra
Sen ilk aşka çıkaran öldüğüm tüm yolları
Yaralı gözlerinde kendimi vurduğum aşk
Kalbimden kopan kalbin nasıl ateş parçası

Kürt beni şefkatinle beni ekmeğinle böl
Beni gönlümden öte ruhumdan öteye böl
Bitmeyen bir ırmağın başını tutmak gibi
Kürt aynen Allah gibi aradıkça kaybolan
Her duada dirilen o sonsuz edebiyat
Kürt beni onunla ayır beni kendinle ayır
Sen yaban bir ülke ol ve hiç kavuşmayalım
Kader deyip susunca ayrılık öyle güzel

Kürt say ki hiç yaşanmamış bir ömrün uykusuyum
Sevgilimdi sendendi batsın bütün coğrafya
Batsın cennette ağaç tırnak etime batsın
Kürt senin zindanların benim kabeme baksın
Kalem kalem diktiğim beyhude sancaklarım
Kendime sarıldığım gece yolculuklarım
Beni sana çağıran doğmamış çocuklarım
Tam burada geçerken aşk uyluk kemiğime
Seni bana bağlayan zehir karanlıklarım

Şimdi ben Türkiye’ysem Türkiye Kürtlerindir
Şimdi Allah kahretsin ölüm gittim kendime
Tam da şimdi tabutum senin Kürt ellerinde
Senin Kürt dizelerin ipe çekecek bizi
Boynumuzdan vuracak dinlediğin şarkılar
Her aşkın nihayeti sevgili şizofreni
Odamı küçültecek alıp verdiğin nefes
Bende migrene sebep seni Türkçe hissetmek
Beni kanırtan öfke senin acı suların
Senin bakire sesin toprağı kırdıracak
Senin sabahlarında büyüyecek giyotin
Sevgiline sokulup dudak söyleyeceksin
Ben her dilde kanarım sessizliğin dili yok
Öldürdüğün bulutlar bana çamur yağacak
Bak hayatım kayıyor hayatım ellerinden
Benim de hayvanlarım doğacak sensizlikten

Ve tanrı bizi sende yapayalnız bıraktı
Bütün sevmelerimden üşüyen kalp bıraktı
Yedi deniz yedi gök yedi cennet yedi gün
Yağmur olmuş yağıyor tüm şair ölümleri
Şimdi ben bu şiiri evet ben bu şiiri
Etimle tırnağımla kanımla bu şiiri
Dişlerimi sıkarak ezerek dudağımı
Ateş hattına sürdüğüm bu silahsız şiiri
Kinimle nefretimle öfkemle bu şiiri
Yazarak öleceğim yazarken öleceğim
Bu tesellisiz gece bu ceset dolu siper
Bu yıkılmış ömür bu yokluk ayetleri
Ne avucumda terleyen o uzun parmakların
Ne sana doğru akan o karanlık şehvetim
Ne bulutlar ortasında uçuşan dualarım
Ne o taşra oteli ne tende ağrıyan deniz
Ne de damarlarımda akıp duran kızlığın
Yıllarından kuyusundan bana su vermeyecek
Benim yorgun ellerim bu şiirle dolacak
Kelimeler alacak benden son nefesimi
Vahiy gibi inerken tüm ölüm melekleri
Kaybolan şiir gibi bakacağım kendime
Beni neyin öldürdüğünü bulacağım elbette

Kürt bu bir aşk şiiri yanlış anlaşılmasın
Şiirim şiirine âşıktı hatırlarsın
Kürt şiir ister misin içer misin okusak
Kâğıttan ateş yapsak ister misin tutuşmak





mart, nisan, mayıs 2014
kitap-lık, kasım 2014
Fena, shf: 82







14 Aralık 2016 Çarşamba

waterloo'da bir dişi kedi - ismet özel





O silik aynalarda şaşırdığım pis yüzüm
daha çok insanlara benzeyen ve onlara
hırçın çalgılar yansıtan
yüzüm.
Uykularım upuzun bir geçmişi yaktıkça
ve o külle yıkandıkça ben durmadan
utançla ovuşturduğum
yüzüm.
Zengin dul dişi bir kedi seviyor ya kucağında
belki bu insanlara güvenimi doğuruyor durmadan
ellerim bağlı da ondan bu belki
yaşlı adamlar artıyor haykırışımdan
kanatlarını bembeyaz çırpıyor kuşlar
bir kadın vuruyor kuşlara kendini
vuruyor vuruyor kanatıyor belki
sonra da güneşin gövdesine yorgunluktan.
O silik, eski, yalnız aynalarda
kısaca insanlarda yani
kuşları eskiten kan
kurusun.
Gürültülü bir intihar başlasın akşamla
dinsin sen soyundukça geceye karışan hüzün
dinsin dinsin benim çağdaş olmayan iğrenç yüzüm.
Ayın parçalanışını bir dişi kedi gördü
Waterloo’yu gördü bir asker, bir kahraman
ama bizim için ne Waterloo, ne yağmur öncesi hüznü
bir aptalca büyü uğraştırıyor bizi durmadan
çünkü umulmadık bir şey oluyor artık insan
bir şey, bir kahkaha sabahın karşısında
ve yüzüm, o deşilmiş, o iğrenç yara
artık kendine yürüyor kalkıp onlardan.

4 Aralık 2016 Pazar

ENFARKTÜS izdiham 26'da

.......................................................................

Dar alanda kısa paslaşmalar hoş geldiniz
Mutfakta bin yıllık çaylar hoş geldiniz
Tozlandı hayalim bu pencerelerde raflarda çekmecelerde
Edip ve ben hayaleti Edip’in iki kapak arasında
Güzelce halımın üstünde mutfağın düzeninde öldürülmüş coşkularımla
Fakat siz hoş geldiniz kapıdan içeri bir dolu modernlik
Birçok İslam sonra edebiyat ihmal edilmemiş toplu fotoğraflar
Her gün önemine binaen yazılan twitleriniz hiçbir şeyi es geçmeyen yüce gönlünüz
Bugün Kerbela mı bugün şehitler mi var bugün anneler günü mü babalar günü mü
Bugün vatan mı kurtuldu bugün de yıkılsın mı İsrail bugün de mi Gazze’desin
Bugün yenildi mi Türkiye dost ve kardeş İzlanda’ya bugün de linç gününde misin tatilden döndün mü bugün
Halil Kantarcı bugün mü doğdu bugün yeni kitabın mı çıktı neden mutsuzsun bugün
Yine mi Neşet Ertaş yine mi İzzetbegoviç yine mi Muhsin başkan
Bakıyorum bugün keyiflisin kedinden belli
Bugün münzeviyi oynuyorsun bugün ne kadar bilgesin
Ne kadar güzelsin ey okur ey akbaba
Ey intiharımın taşeronu
Ne kadar güzelsin

..............................................

1 Aralık 2016 Perşembe

BENSİZ GİTTİĞİN YERLER itibar 63'de.


Anlamadı hayat anlattığımı
Susarak açtığım sayfalar günler
Bildiğim gibiyim yıllardan beri 
Kimsesiz bulutlar ölü dervişler


 ......................