24 Nisan 2015 Cuma

iki kişi için suç müziği


beğenmeyenler olacaktır ama ben ukala bir ömür çıkardım işte şapkamın içinden
kıvılcımın yangına dönüşme arzusu belki, içimdeki bütün körlere çelme takma isteği 
her kadının kokusunu ayrı ayrı duymam, her otobüste kavga çıkarmam belki hep bu 
göz altlarımı çizdiğim kemik saplı çakıyı nehre bıraktım 
bileğimdeki kaşıntıyla kendini ele veren kanın çağrısını 
çocukken dinlediğim bir masalla yatıştırdım
işte bir çentik daha dünyaya upuzun kurt bakışlarımla
size de anlatır belki gecemi üzgünlüklerle dolduran rüzgar 
martılara hikayeler anlatarak sakinleşebilen bir adam olacağımı bilmeden sonunda 
-hikayeler, akşam oldu mu meyhanelere deniz iklimi taşıyan balıkçılara dair- 
ve yaşadığım kentin yaşadığım kent olduğunu duyumsamadığım için 
bana oldukça kızan şair arkadaşlarıma kabadayılık taslayarak 
ve kolay harcayarak öfkeyle biriktirdiğim her şeyi 
yol üstünde sızmış sarhoşların üzerinden sevinçle atlayıp 
denizlere koşardım yazılardan korumak için gözlerimi 
üzerimi böyle kanser bastığı günler 
kaskatı kesilirdim acıdan mı sevinçten mi tam ayrımsayamadan 
hikayeler yazardım, 
hikayeler; savrulmuş hayatların vesikalık fotoğraflarına dair
beğenmeyenler olacaktır ama ben çocuk düşlerimi sattım büyümemin karşılığında
şehrin tükürdüğü, kentin koynuna aldığı çocukların anlaşılmaz lehçelerinden 
bir aksan yaptım kendime 
bir aksan... yerli! ..bir aksan kusursuzca asi! 
konuşmasam o saat yok olacak, bir doksan boyunda, çekik gözlü bir aksan 
ve onunla sevdim seni, onunla yazdım sana kimi mahcup şiirlerimi
kimseler bilsin istemedim senle ben arasında gerili, gerilim hatlarında 
rüzgarın her dokunuşuyla vınlayan o arkaik şarkıyı kimseler duysun istemedim 
sustum yıllarca, koyuldum ve usanıncaya dek kendimden 
yoruluncaya dek saklandım yağmacı ilgilerinizden 
kentin bütün meydanlarında
bir çentik daha dünyaya upuzun kurt bakışlarımla 
hava soğuk, bütün kaldırımlardan yalnız insanların kokusu yayılıyor 
kimi yaraları kaşımak için dört tırnağını uzatan adamlar geçiyor yanımdan 
sabaha ucuz parfüm kokularını yayan falcı kadınlar 
öpüşmenin ilk tadını sokağa yayan çocuklar geçiyor sonra 
derken işçiler gözleri kızarmış bir şairle çarpışarak 
ve sanki bunu bir işaret sayarak güzel günlere dair 
birkaç dizeyle sersemliyorum iyice 
hainlerin bile ağlamak için bir omuz bulabildikleri 
bir dünya özlemi 
yakıyor içimi


Mehmet İşten

23 Nisan 2015 Perşembe

güzel'e




dün gece senin küçücük elinle yalnız yattık
yalnız senin küçücük elinle yalnızlık
kandilli ilkokulu kadar kalabalık
zilleri çaldığında düşlerinin
sınıfların kapıları ardına kadar açık
gökyüzünün, denizin, toprağın, hayalle, emeğin
haklı sınıfları

belki de baskın korkusuyla vefasız, akıntıya atılan
kitaplar var ya onlardan
öğrenmiş marx'ı, gümüş balıkları
ve belki de onun için o kadar,
o kadar aydınlık ortalık...

sen ki çiçekleri toplamayan güzelim
çiçekleri sulayan çocuk
ve ben ki buruk ve kavruk
bir ihtiyar adamım artık
öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok
ve anladım, anladım ki bir daha
DÜŞÜNDE BİLE GÖREMEZ İŞLER
DÜŞLERİN GÖRDÜĞÜ İŞLER


can yücel

14 Nisan 2015 Salı

AŞK FİLMLERİNİN UNUTULMAZ YÖNETMENİ


bi kere adı şahane. sonra film, şener şen, yavuzer çetinkaya, mal gibi oynayan oktay kaynarca bile. "oğlum kasma, kamera görür". bunu sık sık sööler şener şen kaynarcaya. çok kötüdür oyunculuğu filmin içindeki filmde. ama kızı kapar, böyle de acımasız bir tarafı var işin. "abi sakal yakışmış" derler başlarda şener şen'e. bu bile akılda kalıcı bi vurgu şener şen çünkü ucuz aşk filmlerinden 80lerin entel sinemasına geçmek isteyen bir yönetmendir. imaj sakalıdır o. yavuzer çetinkaya mükemmeldir gene gözü arızalı görüntü yönetmeninde. son sahne bile öle kala bitirilir film yetmemektedir zira. sonunda intihardan vazgeçer bir telefonla şener şen. muhtemelen bütün intiharların nedenlerinden biri de bir türlü gelmeyen telefondur.
bu film yanlış zamanda çekilerek heder olmuş da olabilir. hala benzeri yok.şimdilerde çekilse belki ortada palmiye falan bırakmayacaktı. ama yavuzer çetinkaya'yı nerden bulacaksın!?

12 Nisan 2015 Pazar

haluk'un amentüsü, tevfik fikret



Bir kudret-i külliye var ulvî ve münezzeh,
Kudsî ve muallâ, ona vicdanla inandım.

Toprak vatanım, nev'-i beşer milletim...İnsân
İnsân olur ancak bunu iz'ânla, inandım.

Şeytan da biziz, cin de, ne şeytan ne melek var;
Dünyâ dönecek cennete inşânla, inandım.

Fıtratta tekâmül ezelîdir; bu kemâle
Tevrat ile, İncil ile, Kur'ân'la inandım.

Ebnâ-yi beşer birbirinin kardeşi... Hülya!
Olsun, ben o hülyaya da bin canla inandım.

İnsân eti yenmez; bu teselliye içimden
— Bir ân için ecdadımı nisyânla — inandım.

Kan şiddeti, şiddet kanı besler; bu muâdât
Kan âteşidir, sönmeyecek kanla, inandım.

Elbet şu mezar ömrünü bir haşr-i ziyâ-hiz
Ta'kîb edecektir, buna imânla inandım.

Aklın, o büyük sâhirin i'câzı önünde
Bâtıl geçecek yerlere hüsranla, inandım.

Zulmet sönecek, parlayacak hakk-ı dırahşân
Birdenbire bir tâbiş-i burkanla, inandım.

Kollar ve boyunlar çözülüp bağlanacak hep
Yumruklar o zincîr-i hurûşânla, inandım.

Bir gün yapacak fen şu siyah toprağı altın,
Her şey olacak kudret-i irfanla... inandım.



Âmentü: Arapça «inandım» demektir; din eğitiminde ilk öğretilen bir sözdür. Kudret: güç. Külliye: tümel, büyük, ulu. Ulvî: yüce. Münezzeh: temiz, katıksız, arınmış. Kudsî: kutsal. Muallâ: yüksek, yüce. Nev'-i beĢer: insan soyu, insanoğlu. Millet: ulus. Ġz'ân: anlayış, inanç, düşünüş. Fıtrat: yaradılış. Tekâmül: gelişme, evrim. Ezel: öncesiz, başlangıcı olmayan. Kemâl: olgunluk. Ebnâ: oğullar. BeĢer: insan. Hülya: kuruntu, düş. Teselli: avunma. Nisyân: unutma. Ecdâd: atalar, dedeler. Muâdât: düşmanlık, düşmanlaşma. HaĢr: kıyamet. Ziyâ-hîz: ışık saçan, aydınlık. Ta'kib: izleme. Ġmân: güçlü inanç. Sâhir: büyücü, büyüleyen. Ġ'câz: şaşırtma, şaşılası. Bâtıl: boş inanç. Hüsran: zarar, kayıp, yok olma. Zulmet: karanlık. DırahĢân: parlak, parıldayan. Hak: hak, doğruluk, adalet. TâbiĢ: parlama, parıltı. Burkan: yanardağ. HurûĢân: gürültülü. Fen: bilim. Ġrfan: anlayış, bilgi, kavrayış.